GÜNÜBİRLİK HASSASİYETLER

Bugün Dünya Bilmem Ne Günü. Hadi hep beraber paylaşımlar yapalım. Beğenelim, yorumlar yazalım. Paylaşım yapmayanları linç edip utandıralım! Ertesi gün tüm olanları unutalım. Bir başka önemli gün için yeni paylaşımlar yapalım!

Uyarı: Oyunu sahnelemeden önce mail yoluyla veya İnstagram üzerinden iletişime geçip izin istemeniz rica olunur. Oyun hakkındaki görüş ve önerilerinizi de bu sayfanın en altında yorum olarak ya da mail / instagram yoluyla belirtebilirsiniz. Keyifli okumalar dilerim...


Aşağıdaki mail adresinden bana ulaşabilirsiniz.

ahmet736arslan@gmail.com

Yeni yayınladığım oyunlardan anında haberdar olmak ve iletişime geçmek için İnstagram'dan takip edebilirsiniz. 👇


Ya da buraya tıklayarak siteye abone olabilir ve yeni içeriklerden e-posta yoluyla haberdar olabilirsiniz.


Oyun yazma sürecimle ilgili videolar paylaştığım kanalımı aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz.👇



KARAKTERLER

Gökalp: 25-30 yaşlarındadır. Ünlü bir aktördür. Ünlü olmak, insanlar tarafından tanınmak,  onun için önemli değildir. Sosyal medyaya karşı ilgisizdir. Oyunculuğu tanınmak için değil, sanat icra etmek için yapmaktadır. 

Bahadır: 35-40 yaşlarındadır. Gökalp’in abisidir. İnsanlardan göremediği takdiri kardeşinin başarıları üzerinden karşılamaya çalışır. Sosyal medyaya fazlaca önem verir. Kardeşi yerine kararlar alarak kendi başına bir türlü elde edemediği otoriterliği, saygınlığı elde etmeye çalışır.

Yadigar: 30-35 yaşlarındadır. Gökalp’in sosyal medya sorumlusudur. Saf bir insandır. Aslında sosyal medyadan vs çok da anlamamaktadır.

Ozan: 25-30 yaşlarındadır. Gökalp’in set arkadaşıdır. Tek amacı sosyal medyadaki takipçi sayısını arttırmaktır. Bunu başarmak için her yolu dener.



SAHNE 1

Sahne lüks bir evin salonudur. İkili ve tekli koltuklar vardır. Ortada bir masa vardır. Sahnenin seyirciye göre sağında evin dış kapısı bulunmaktadır. Sahnenin arkasında Gökalp’in büyük bir posteri ve daha önce oynadığı dizi film afişleri, plaketler vs bulunmaktadır.

(Gökalp kanepeye uzanmış kitap okumaktadır. Asabi bir şekilde Bahadır sahneye girer. Elinde telefon vardır.)

Bahadır: (Elindeki telefonu göstererek) Saat kaç oldu hala tek bir gönderi atmadı!

Gökalp: İşi vardır. Halleder birazdan.

Bahadır: İşi mi vardır? Lan bu adamın asıl işi senin sosyal medya hesabını yönetmek değil mi?

Gökalp: Biraz daha bekleyelim. Hala atmazsa arar söylerim. Olur mu abi?

Bahadır: (Sinirlidir.) Tabi tabi bekleyelim. Şarkıcı Tılsım bile günün anlam ve önemiyle ilgili 3 gönderi atsın ama biz hala bekleyelim.

Gökalp: Yine hangi önemli günü kutlamayı unuttuk acaba?

Bahadır: Sen ne anlarsın ki Dünya Kafaya Poşet Geçirme Günü’nden

Gökalp: İyi ki de anlamıyorum.

Bahadır: Geç dalganı. Setten arkadaşın Ozan kafasında poşetle 4 saat canlı yayın yaptı.

Gökalp: Yarın çekime gelemeyecek yani... Sahi sonunda canlı yayını kendisi mi kapattı yoksa evine gelen sağlık görevlileri mi?

Bahadır: Adam tek canlı yayınla yüz bin yeni takipçi kazandı. Yüz bin!

Gökalp: Millet bu salak bunu yaptıysa daha neler neler yapar diye meraktan takip etmiştir.

Bahadır: O salak dediğin adama yakında prime time dizide başrol teklifi gelirse şaşırma.

Gökalp: Başrol teklifi gelecek diye kafama poşet geçirip 4 saat canlı yayın mı yapmam lazım?

Bahadır: (Ciddiye alır.) Saçmalama aynısını yapamayız…. (biraz yürüyüp düşünür.) Sen kafana çöp kovasıyla beraber poşet geçirsen diyorum?

Gökalp: Abi… lütfen seni menajerim yaptığım için beni pişman etme.

Bahadır: Oo kovarım diyorsun yani?

Gökalp: Öyle bir şey demedim.

Bahadır: (Tripli bir şekilde eline telefonunu alıp köşedeki koltuğa oturur.) Yo ben anladım abicim, ben çok iyi anladım. (Telefonuna bakmaya başlar.)

Gökalp: Hadi bakalım. Yine ben haksız oldum. Her seferinde bunu nasıl başarıyorsun hiç anlamıyorum.

Bahadır: (Elindeki telefonu sinirle gösterir) Al işte “Ünlü futbolcu, kafasına çöp kovasıyla beraber poşet geçirip 40 metre uzaktan attığı golün videosunu paylaştı. Sosyal medyayı salladı.” (Koltuktan bir sinirle kalkıp) Eğer beni biraz olsun ciddiye alsaydın şu an sosyal medyayı sallayan sen olacaktın.

Gökalp: Ortam biraz durulsun yarım saat sonra da ben sallarım.

Bahadır: Hala dalga geçiyor ya hala!

Gökalp: Abi… ben sosyal medyayı hiç sallamıyorum. Umurumda bile değil yani.

Bahadır: Umurunda olacak Gökalp Bey! Şu anki diziden nasıl teklif aldığını unutma!

Gökalp: Role her açıdan çok uygundum da ondan.

Bahadır: Hayır tabii ki!

Gökalp: Başka neden olsun ya?

Bahadır: Dünya Sütlü Çiğ Köfte Yeme Günü sayesinde

Gökalp: (Midesi bulanır. Yüzünü ekşitir.) Ne! Ben öyle bir şey yemedim.

Bahadır: Çok da güzel yedin abicim! …hatta zehirlendin. Zor yetiştik hastaneye ama rolü kaptın mı kaptın!

Gökalp: Kaptın diyor ya! Abi bunun benim rolümle hiçbir ilgisi yok!

Bahadır: Dizinin 4. Bölümünde ne oldu?

Gökalp: Ne bileyim ne oldu?

Bahadır: Ben söyleyeyim…. Sevdiğin kız için kek yapmaya karar verdin. Bunun için markete süt almaya gittin ve bam! Bölümün 57. Dakikası girdiğin marketin yanında bil bakalım ne dükkânı var?

Gökalp: Dizinin fanı mı oldun sen? Hayır bilmiyorsan söyleyeyim de dizimizin hedef kitlesi liseli kızlar.

Bahadır: Marketin yanında çiğ köfteci vardı Gökalp!

Gökalp: Ha ben 4. Bölümde böyle bir sahne olduğu için seçildim.

Bahadır: Evet. Her şey çok açık görmüyor musun?

Gökalp: (Alayla) Gerçekten çok açık ama zannedersem kafamda görünmez bir poşet var. O yüzden hiçbir şey göremiyorum. Ne dersin abi, görünmez poşet sallar mı sosyal medyayı?

Bahadır: Alay edeceğine ara şu sosyal medya uzmanını! Çabuk gelsin buraya.

Gökalp: Ne işi var burda! Uzaktan güzel güzel çalışıyor işte.

Bahadır: Ne demek uzaktan? Fotoshopla mı yapacak?

Gökalp: Kafama poşet geçirme olayından bahsetmiyorsun herhalde?

Bahadır: İstesen de istemesen de kafana o poşeti geçireceksin!

Gökalp: Bunu yapmadığım için başıma bir şey gelecekse gelsin. Umurumda bile değil.

Bahadır: Yeniden gündüz kuşağı dizilerine mi dönmek istiyorsun?

Gökalp: Eğer orda böyle saçmalıklarla uğraşmayacaksam evet.

Bahadır: Bugünlere nasıl geldiğini unuttun herhalde?

Gökalp: Kafamda bir poşet olmadan geldim.

Bahadır: Peki. Menajerin olarak yine her şeyi ben halledeceğim. (Deyip telefonundan bir arama yapar.)

Gökalp: Ne yapıyorsun?... Abi sana diyorum!

Bahadır: Alo!... Yadigâr hemen eve gelir misin? …. Benim evime gelip ne yapacaksın?... Tabi ki Gökalp’in evinden bahsediyorum…. Bana bak gelirken bi yerden salatalık al…. Her şeyi sorma Yadigar!... Çabuk ol! (Telefonu kapatır.)

Gökalp: Salatalık mı?

Bahadır: Onu karıştırma şimdi. Önce bugünü bir atlatalım. Daha yapacak çok işimiz var çok…

Gökalp: Her şeyi o kadar zorlaştırıyorsun ki…

Bahadır: Daha konuştuğumu bile anlamayan bir insana milyonluk hesabı teslim ederek asıl sen her şeyi zorlaştırıyorsun.

Gökalp: Setimin olmadığı tek günü böyle geçirdiğime inanamıyorum.

Bahadır: Sabah erkenden en azından bir-iki gönderi atsaydı, kuru kuru da olsa bir tane kutlama mesajı yayınlasaydı, böyle olmayacaktı. Şu an çıta çok yükseldi. Daha iddialı bir şeyler yapmalıyız.

Gökalp: (Kendi kendine alay edercesine) Kafama poşeti geçirip alttan da sıkı bir düğüm atayım…

Bahadır: Trendde zirveye çıkarsın ama riskli olur.

Gökalp: (Alayla) Olur mu canım ne riski? Ben bu yolda ölmeyi göze aldım. Hatta bir tane yetmez üç-dört poşeti üst üste geçiririz. Tek bir oksijen molekülü bile geçemez içeri.

Bahadır: Of vır vır vır kafamı şişirdin ya! Bugün bile bu kadar çene yapıyorsan yarın işimiz var seninle?

Gökalp: (Korkarak şaşırır.) Ne demek şimdi bu?... Yarın ne var?

(Bu esnada kapı çalar.)

Bahadır: Tam zamanında!

(Bahadır kapıyı açmaya gider.)

Gökalp: Bana bi cevap verecek misin?

(Bahadır kapıyı açar. Yadigar içinde birkaç salatalık olan bir poşetle ve bilgisayar çantası ile içeri girer. Poşetin üstünde “GezAl” isimli market zincirinin adı yazmaktadır.)

Bahadır: Nerde kaldın?... Kaç dakika oldu?

Yadigar: Kusura bakmayın. Bir daha olmaz.

Gökalp: Abartma abi. Şehrin bir ucundan neredeyse 2 dakikada geldi.

Bahadır: Oo senin hiçbir şeyden haberin yok. Yadigar artık hemen alt sokakta kalıyor

Gökalp: Ne!

Yadigar: Bahadır Bey sağolsun eski ev sahibimle olan sözleşmemi halledip bana burdan bi ev ayarladı.

Bahadır: Sosyal medya sorumlusunun yüzlerce kilometre ötede olması tam bir saçmalıktı. Neyse ki bunu da hallettim.

Gökalp: Diyorum ki abi… acaba dizide de benim yerime sen mi oynasan?

Bahadır: Hiç boşuna çabalama. Artık tartışarak kaybedecek vakit kalmadı. Hemen bir şeyler paylaşmamız lazım. Ben salatalıkları dolaba koyup geliyorum. Poşet burda kalsın. (İmalı) O çok işimize yarayacak.

(Bahadır sahneden çıkar.)


Gökalp: Kusura bakma Yadigar sana da uşak muamelesi yapıp salatalık getirtti.

Yadigar: Yok yok ne kusuru. Ben sonradan anladım zaten. Bu direkt benim alanıma giriyor.

Gökalp: Nasıl?

Yadigar: Yarın Dünya Salatalığa Kafa Atma Günü ya.

Gökalp: (Sinirlidir.) Çok güzel. Bir gün üstüne poşet geçirelim, ertesi gün salatalığa vuralım ama sakın düşünmek için kullanmayalım şu kafamızı!

(Sözün sonuna doğru sahneye Bahadır girer. Yadigâr çantasından bilgisayar çıkartıp ortadaki masaya kurar.)

Bahadır: Bu sefer neye sinirlendi acaba beyimiz?

Gökalp: Yarın diyorum salatalığa kafa atarken kafamda poşet olacak mı olmayacak mı?

Bahadır: Yok lan bugünden sonra poşetle falan ne işimiz var!

Gökalp: Tabi ya her kutlamamız günübirlik değil mi? Yarından sonra da salatalıkla işimiz kalmayacak!

Bahadır: Her gün salatalığa kafa mı atmak istiyorsun?

Gökalp: Sence bunu mu demek istedim?

Yadigar: Yarın neyse de ondan sonra salatalığa kafa atmak doğaseverler tarafından çok tepki çeker.

Bahadır: (Eline poşeti alır.) Tepki demişken bu poşetin üstünde marketin adı yazıyor. Reklam gibi olmasın şimdi.

Gökalp: Kafamıza poşet geçireceğimiz yetmiyormuş gibi bir de hangi poşeti geçireceğimizi tartışıyoruz. Gerçekten şaka gibi.

Bahadır: Normal insanlar gibi davranmayı bırak. Senin her hareketin çok önemli.

Gökalp: İznin olursa şu an tuvalete gitmek istiyorum abi. Normal insanlar gibi!

(Gökalp asabi şekilde sahneden çıkar.)

Bahadır: (Arkasından) Çok uzun sürmesin. Senin vaktin değerli.

(Yadigar bilgisayardan kafasını kaldırır.)

Yadigar: İnsanlar bir poşetle ne yapılabilirse her şeyi yapmış. Vakit geçtikçe işimiz daha da zorlaşıyor.

Bahadır: Daha önce yapılmamış özgün bir şey bulmalıyız.… (Düşünceli bir şekilde odada dolaşıp bir anda heyecanla söyler. Bu esnada Yadigar sürekli bilgisayarda diğer insanların neler yaptığına bakmaktadır.) Kafasında poşetle omlet yapma challenge!

Yadigar: Karnıyarık bile yapmışlar.

Bahadır: (Biraz daha odada dolaşır.) Kafasında poşetle suya atlasa!

Yadigar: Adamın biri suyun altında 17 dakika kalmış

Bahadır: Ulan kim bilir kaç takipçi kazanmıştır!

Yadigar: Onu bilmiyorum da ölmüş galiba.

Bahadır: (Düşünceli şekilde dolaşmaya devam eder.) Ne yapmalı…. Ne yapmalı….

Yadigar: Takipçilerimizin %70’e yakınını 18-25 yaş arası kızlar oluşturuyor. Onlara yönelik bir şey yaparsak trend olma şansımız daha yüksek.

Bahadır: Poşetin altından öpücük atsın!

Yadigar: Görünmez ki.

Bahadır: Poşetin önüne tam ağız kısmına denk gelen yere delik açarsak?

Yadigar: Nasıl yani?

(Bahadır, poşeti alıp dediği şekilde delik açar ve Yadigar’a gösterir.)

Bahadır: Ne diyorsun?

Yadigar: Evet, bu şekilde olabilir aslında.

Bahadır: (Bir anda heyecanı yatışır.) Olur olmasına da nasıl kabul ettireceğiz?

Yadigar: Onu ben hallederim.

Bahadır: Nasıl yani?

Yadigar: Anında planladım merak etmeyin.

Bahadır: Emin misin?

Yadigar: Siz bana bırakın.

(Bu esnada Gökalp sahneye girer.)

Yadigar: Gökalp Bey, kafanıza bir poşet geçirip ön taraftaki delikten kameraya öpücük atmanızı rica ediyorum.

Gökalp: Saçmalama Yadigar. Öyle bir şey olmayacak.

Yadigar: (Bahadır’a) Olmayacak diyor.

Bahadır: Bu muydu lan planın?

Yadigar: Aslında bi B planı da yapmıştım.

(Yadigar, Bahadır’ın kulağına yaklaşır. Fısıldar ama çok yüksek sesle söylediği için Gökalp de duyar.)

Yadigar: Siz Gökalp Bey’in kafasına poşeti geçirip sıkı sıkı tutarken ben fotoğrafı çekerim.

(Gökalp fısıltı şeklinde alay edercesine konuşmaya devam eder.)

Gökalp: Hadi ya! Öpücük işini nasıl halledeceksiniz?

(Yadigar, Gökalp’e dönüp aynı şekilde fısıldayarak söyler.)

Yadigar: Merak etmeyin ben onu fotoshopla hallederim.

(Bahadır fısıltı şeklinde konuşmayı bir anda yüksek sesle konuşarak bozar.)

Bahadır: (Yadigar’a) Madem fotoshopla öpücük yapıyorsun kafasına poşet de yapsana.

Yadigar: Yok o beni aşar.

Bahadır: (Gökalp’e) Gerçekten bunu nerden buldun?

Gökalp: Ben onu değil, seni nerden bulduğumu merak ediyorum abi.

Yadigar: Öyle demeyin. Poşet konusunda abiniz haklı. Gelen kutusu “Neden kutlama mesajı paylaşmadın?” mesajlarıyla doldu. Acilen bir şeyler yapmamız lazım.

Gökalp: Bugün dediklerini yapsam yarın da “Neden salatalığa kafa atmadın?” diye yazmayacaklar mı? Ne zaman bitecek bu?

Bahadır: Asıl bu mesajların bitmesi sıkıntı. Ne güzel işte insanlar hala seni merak ediyor. Sana önem veriyorlar.

Yadigar: Şu ana kadar çalıştığım ünlülerin hepsi özel günlere çok önem veriyorlardı.

Bahadır: İşini biliyor abi millet.

Yadigar: Sadece kutlama mesajlarının kalitesi sayesinde konser kapan şarkıcılar mı dersin, piyasası artan oyuncular mı dersin, hatta bonservis değeri ikiye katlayan futbolcu bile var.

Bahadır: Bizimki de onu yapmam bunu yapmam. Öyle olmasın böyle olsun. Her şeye bir lafı var, her şeye. Keşke bunca yıl senin nazınla uğraşacağıma evlenip karımın nazını çekseydim!

Gökalp: Ver abi şu poşeti!

(Bahadır, heyecanla poşeti verir.)

Gökalp: Aç sen de kamerayı.

(Yadigar heyecanla kamerayı açar. Gökalp kafasına poşeti geçirip delikten görünecek şekilde öpücük atar.)

Yadigar: Acaba dudağa biraz parlatıcı falan mı sürsek?

Gökalp: Yadigar, kararımı değiştirmeden çek şu fotoğrafı!

Yadigar: Dudağınızı bi yalar mısınız?

Bahadır: Yadigar çek şunu!

(Yadigar fotoğrafı çeker.)

Yadigar: Tamamdır. (Deyip bilgisayarın başına oturur.)

(Gökalp başından sinirle poşeti çıkartıp fırlatır. Bir köşeye oturup kitap okumaya başlar.)

Bahadır: (Yadigar’ın yanına oturur. Telefondan fotoğrafa bakar.) Hakkaten dudaklar biraz sönük kalmış.

(Yadigar konuşurken aynı zamanda fotoğrafı bilgisayara atmaktadır.)

Yadigar: Çekmeden önce biraz yalasaydı böyle olmazdı.

Bahadır: Fotoshopla bir şeyler yapamaz mısın?

Yadigar: Nasıl bir şey istersiniz?

Bahadır: Şöyle parlak, çilek kırmızısı olsa diyorum. Dudakları da dolgunlaştırsak biraz...

(Gökalp bir anda kitaptan kafasını kaldırır.)

Yadigar: Bana sorarsanız fotoğrafın doğallığını çok bozmayalım. Bazı fanlar yüz hatlarını kafaya kazımış. En ufak değişikliği bile hemen fark ediyorlar.

Bahadır: Tamam o zaman böyle paylaş gitsin.

(Gökalp yeniden kitaba döner.)

Yadigar: O zaman paylaşıyorum?

Bahadır: Paylaş paylaş

Yadigar: Pay-laş-tım.

Bahadır: Hadi hayırlı uğurlu olsun!

(Bahadırla Yadigar ayağa kalkıp sarılır.)

Gökalp: (Alayla) Yapılan bu önemli paylaşımın ülkemize barış, mutluluk ve huzur getirmesini, dertlilere deva, hastalara şifa ve yolda kalmışlara…

Bahadır: Tamam abicim. Anladık!

Yadigar: Takip edemiyorum. Şimdiden yüzlerce yorum geldi!

Bahadır: Ne yazmışlar?

Yadigar: (Sesli okumaya başlar.) Biri Gökalbimi çaldın yazmış… Yanına iki yumurta kırıp yerim seni Gökalp…. Poşet olayım öp beni diyen var…

Bahadır: Duy bunları duy!...

Yadigar: Günün en iyi fotoğrafı…. Gün boyu bir şeyler atmanı bekledim ve değdi… Gökalp yapmış yine…. Harikasın…

Bahadır: Tabi insanlar bilmiyor bu parlak fikrin arkasındaki dehayı…. Arka plandaymış gibi olup aslında her şeyi planlayan kişi olmak o kadar hoşuma gidiyor ki!

Yadigar: Biri “kafana geçirdiğin poşetle bari reklam yapma” yazmış.

Bahadır: Ne reklamı!

Yadigar: Poşetteki “Gezal” yazısından bahsediyor. Sponsorumuz zannetti herhalde.

Bahadır: Ben demiştim. Millet buna takar diye.

Gökalp: (Abisini taklit ederek) Arka plandaymış gibi olup aslında her şeyi planlayan kişi olmak o kadar hoşuma gidiyor ki!

Bahadır: Sus lan! Senin yüzünden parasız reklam verdik!

Yadigar: “Sponsorlu içerik diye yazsana kardeşim. Gözümüze kadar sokmuşsun reklamı” yazmış biri.

Bahadır: Al işte taktılar. Hani dudaklarla ilgili hiçbir şey yazan yok mu?

Yadigar: En başta vardı da şimdi herkes bir anda reklam olayına odaklandı.

Bahadır: Hemen bunu unutturacak yeni bir şeyler yapmamız lazım.

Gökalp: Ne yapmamı istersin arkamdaki engin deha?... Poşet falan mı yesem ne dersin? Top yapıp kulağıma da sokabilirim.

Bahadır: Skandal lazım bize skandal!

Gökalp: Cinnet geçireyim diyorum. Menajerimi ve sosyal medya uzmanımı bir poşete bağlayıp çatıdan aşağı atayım!

Yadigar: Yok artık!

Bahadır: Ne oldu?

Yadigar: Gezal’ın resmi hesabından mesaj geldi. Yeni bir gönderi için reklam sözleşmesi yapmak istiyorlar.

Bahadır: Kabul!

Gökalp: Ne!

Bahadır: Bizi bu saatten sonra ancak bu kurtarır. O kadar tepki aldık işe yarasın bari.

Yadigar: Başından beri her şey reklammış gibi mi yani?

Bahadır: Aynen öyle!

Gökalp: Ben diziyle eş zamanlı bir reklam projesinde çalışmak istemiyorum. Setten sete koşturamam.

Yadigar: Sadece bir gönderi.

Bahadır: Farklı set falan yok Gökalp. Hemen bugün bir gönderi atıp kurtulacaz.

Yadigar: Reklamda poşetle beraber indirimli fırsat ürününün görünmesi lazımmış.

Bahadır: Neymiş fırsat ürünü?

Yadigar: Diş macunu. Delik poşetten ağzını çıkartıp dişini fırçaladığı bir video istiyorlar.

Gökalp: Bir de video!

Bahadır: Tabi video olacak! Sen dişini fırçalarken ses kaydı mı alalım?

Yadigar: Yalnız macun göndermiyorlar. Elinizde hangi markadan varsa onu kullanın biz fotoshopla hallederiz yazmışlar.

Bahadır: Hemen getiriyorum (Aceleyle sahneden çıkar.)

Gökalp: Abi çok hızlı karar veriyoruz. Biraz durup düşünsek mi?

Yadigar: 4000 yorum oldu. %80’i reklamla ilgili.

Bahadır: ve durup düşünelim mi abicim?

(Bahadır sahneden çıkar.)

Gökalp: İnsanlar kızar Dünya Kafaya Poşet Geçirme Gününü kutlayalım. Öyle kuru kuru olmaz farklı bir şey yapalım. İnsanları şaşırtalım trend olalım. Aman insanlar yanlış anlar, poşette marka olmasın, Tüh ya! İnsanlar yanlış anladı e bari reklam yapalım. Bugün kutlayalım da sonra hemen unutalım. Yarın olunca da salatalığa kafa atalım. Aman yarından sonra salatalığa iyi davranalım! Doğaseverlerle aramızı bozmayalım. (Durup nefes alır.) Off ne yapıyoruz biz Allah aşkına, kim bu insanlar Yadigar? Kim bunlar da sabahtan beri onlar ne derse onu yapıyoruz?

Yadigar: (Umursamaz bir şekilde bilgisayara bakmaya devam etmektedir.) Birisi “Şu günde bari reklam yapma Götalp” yazmış.

(Bahadır elinde diş macunu ve fırça ile sahneye girer.)

Bahadır: Hadi Gökalp al şunları. Hemen çekelim bitsin. Yadigar kamera! Hadi abi hadi!

(Hızlı bir şarkı çalmaya başlar. Sahne kararır.)



SAHNE 2

Sahne evin salonudur.

(Gökalp koltukta yayılmış puzzle yapmaktadır. Bahadır ve Yadigâr bilgisayar karşısındadır.)

Bahadır: Hani GezAl’dan bi haber var mı?

Yadigar: Bi saniye bakıyorum… Ha tamam onayladılar. Bu şekilde paylaşabiliriz.

Bahadır: Hemen paylaş o zaman.

(Bahadır ve Yadigar bilgisayar ekranına kitlenmiştir. Gökalp’i umursamazlar.)

Gökalp: Benim ismimle benim isteğim dışında birkaç tane insan anlaşma imzalayıp paylaşım yapıyor. Binlercesi de bunu beğeniyor, bazıları nefret ediyor, yorumlar yazıyor. Kendimi sadece suratı sayesinde var olan bir yaratık gibi hissediyorum…. Abi benim suratım dışında işe yarayan bir yerim var mı?

Yadigar: Şunu engelleyeceğim. Hep böyle şeyler yazıyor.

Bahadır: Hani ne yazmış ki?

Yadigar: “Bir de reklam almaya mı başladın maymun suratlı”

Bahadır: Aslında çok da ağır bir şey yazmamış. Anamıza babamıza mı sövmüş? Yoo!

Yadigar: Ya yine de…

Bahadır: Bunlar hep etkileşim oğlum. Onu engelle bunu engelle takipçi kalmayacak.

Yadigar: Biri de şey yazmış “GezAl ile anlaşma yapan menajerinin kafasına so…”

Bahadır: Engelle şunu! Hemen engelle!

Yadigar: Tabi. Nasıl isterseniz.

Gökalp: Paylaşım yapılıyor ama derdi bitmiyor. Acaba insanlar ne yazmış? Acaba kaç kişi beğenmiş? Belki de hayatımız boyunca hiç görmeyeceğimiz insanları memnun etmek için tüm günümüz gitti!

Bahadır: Saçma sapan konuşma. Sen şöhretini hiç görmediğin insanlara borçlusun!

Gökalp: Ee karşılığını sosyal medyada paylaşım yaparak mı veriyorum? Kafama poşet geçirerek mi? Salatalığa kafa atarak mı?

Bahadır: Ortak değerlerimizi gözeterek karşılık veriyorsun. Onlara ben de sizin gibiyim, sizden biriyim demek istiyorsun.

Yadigar: Birisi “Reklamını yaptığın firmanın geçen sene sekiz bin çalışanını, kışın ortasında işten çıkarıp mağdur ettiğini bilmiyorsun herhalde Gökalp!” yazmış

Bahadır: Bak bakalım bi doğru mu?

Yadigar: (Klavyeden yazar.) Haber sitelerinin çoğu yazmış. (Haberi okur.)“Dev market zinciri GezAl küçülme stratejisi ve otomasyona geçiş kapsamında insan gücüne olan bağlılığı azaltmak için 8227 çalışanının işine son verdi.”

Bahadır: Bunun hesabını bize mi soruyorlar?

Yadigar: Yani sonuçta Gökalp Bey şu anda GezAl’ın reklam yüzü konumunda ve bir nevi orayı temsil ediyor.

Gökalp: Oyunculuktan beklentim de hep bu yöndeydi zaten. GezAl’ın reklam yüzü olmak!

Bahadır: Bir tane reklamda figüran olayım diye o ajanstan bu ajansa koşuşturan binlerce oyuncu var. Hemen çoşma sen de!

Gökalp: Ne demek coşma ya! Araştırmadınız bile. Saçma sapan bir firmanın reklamını yapmışız görmüyor musun?

Bahadır: Ne demek saçma sapan? Türkiye’nin en büyük market zincirinin reklam yüzü oldun oğlum. Gurur duy gurur.

Gökalp: Abi… görmüyor musun neler yazmışlar!

Bahadır: Bakma sen onlara ya! Bu yorumu yazıp GezAl markete alışveriş yapmaya gitmiş bile olabilir. Millet duyar kasma peşinde.

Yadigar: “5 yıl çalıştım. Emek verdim. Bir günde kapının önüne koydular. Sen de bunların reklamını yapıyorsun teşekkürler Gökalp” yazmış biri.

Bahadır: 5 yıl çalışmışsın zaten. Bu saatten sonra sen o markete ne katabilirsin ki?

Gökalp: O kadar yılın hiç mi hatırı yok?

Bahadır: Ne hatırı lan! Kahve mi içiyoruz? İş bu iş. Biraz ciddi olmak lazım.

Yadigar: “C1 seviye İngilizcesi olan abimi, Almanca bilmiyor diye kasiyerliğe kabul etmeyen marketin reklamını yaptığının farkında mısın?”

Bahadır: Almanca’yı da öğrenseymiş. Bizim milletimiz tembel ya!

Gökalp: Neden marketi savunmak zorundaymışsın gibi hissediyorsun?

Bahadır: Öyle hissetmiyorum, öyle düşünüyorum. Ne var yani adamlar strateji yapmış, işe yaramayanları çıkarmışsa?

Gökalp: İyi de burada konu kimin haklı olup olmadığı değil ki. İnsanların, sanki işten çıkarmalardan ben sorumluymuşum gibi davranması.

Bahadır: Boş ver insanları.

Gökalp: Boş ver mi? Sabahtan beri bu insanları memnun etmeye çalışmıyor muyuz?

Yadigar: “Gökalp’i Dizide Görmek İstemiyoruz” diye hashtag başlatmışlar.

Bahadır: Ne!

Yadigar: Henüz trendlere girmedi ama bayağı yazan var.

Gökalp: Her şeyin sorumlusu ben oldum yani. Çok güzel!

Bahadır: Demiştim ya poşet sorun olur mu diye!

Gökalp: Ha her şey orda seni dinlemedik diye oldu?

Bahadır: Tabi ki! Poşeti değiştirsek şu an bunların hiçbiri olmayacaktı.

Gökalp: Reklam teklifini kabul etmek yerine gönderiyi kaldırsaydık da şu an bunların hiçbiri olmayacaktı!

Yadigar: (Sevinerek bir anda ayağa fırlar) Trendlerdeyiz!

(İkisi de bir anda durup sinirle Yadigar’a bakar. Yadigar durgunlaşıp yeniden oturur.)

Yadigar: (Durgun bir şekilde) 17. Sıradan girdik.

Bahadır: (Yadigarı ima ederek) Tartışmaya hiç gerek. Sorunun kaynağı apaçık ortada.

Gökalp: Suçlu aramaya gerek yok abi. Her şey gözümün önünde oldu zaten.

Bahadır: Millet 8 bin tanesini kapının önüne koymuş. Sen bir tanesini koysan ne olacak?

Gökalp: Abi… Artık ani kararlar vermek yerine düşünerek hareket etsek diyorum?

Bahadır: Şu durumun neyini düşüneceğiz?

Gökalp: Gönderiyi kaldırıp özür açıklaması yapsak?

Yadigar: Gönderiyi kaldıramayız. Reklam sözleşmesinde en az 24 saat şartı var.

Bahadır: O gönderi dururken özür falan da dileyemezsin…

Yadigar: Dikkati başka yere çekecek bir şeyler lazım.

Bahadır: Anket mi düzenlesek?

Gökalp: Nasıl yani?

Bahadır: (Sloganvari) Şimdi kararını ver! Messi mi? Ronaldo mu?

Yadigar: Takipçilerimizin %70’e yakınının 18-25 yaş arası kızlar olduğunu söylemiş miydim?

Bahadır: (Sloganvari) Şimdi kararını ver! Bloom mu? Stella mı?

Gökalp: Onlar kim ya?

Bahadır: Hani var ya animasyon (Gökalp ve Yadigar manasız bir ifadeyle ona bakarlar.) Lan hiç mi izlemediniz? (Bahadır şarkı söylemeye başlar.) Winx tutuşunca elele… bulutlar üzerinde….

Gökalp: Abi… sen küçükken bunu mu izliyordun?

Yadigar: Küçükken izlemiş olamaz. 2004’te çıktı bu ya. Bahadır Bey’in gençlik dönemi neredeyse.

Gökalp: Senin bu tarihi biliyor olmana mı şaşırayım yoksa abimin bunu izlemesine mi?

Bahadır: Bence sen şaşırmak yerine aklını başına topla da kariyerin bitmeden bir çözüm bul!

Yadigar: Bence de!

Gökalp: Öyle anket falan yapıp dikkat dağıtmak ne ya? Çocuk mu kandırıyoruz?

Yadigar: Takipçilerimizin %70’e yakınının 18-25 yaş arası kızlar olduğunu…

Bahadır: Anladık Yadigar!

Yadigar: Hani Gökalp Bey çocuk deyince ben de hatırlatmak için…

Bahadır: İyi ki bi takipçilerin analizini yap dedim sana. Sadece yaşlara bakıp bıraktın herhalde?

Yadigar: %2’si Maraşlı

Bahadır: Ee?

Yadigar: Hemşerim oluyorlar.

Bahadır: (Sinirle Yadigar’ın üstüne yürür.) Nereden aldın oğlum sen bu uzmanlığı? Daha önce yanında çalıştığın ünlüler hala ünlü mü lan?

Gökalp: Abi! Sakin olur musun lütfen!

(Gökalp abisini tutup koltuğa oturtur.)

Bahadır: Ne sakini ya? Farkında değil misin içinde bulunduğumuz durumun? Nasıl kurtulacağız?

Gökalp: Belki de hiçbir şey yapmamıza gerek yoktur. Ne bileyim belki de GezAl bi özür açıklaması yapar her şey normale döner.

Yadigar: Trendlerde yedinci sıradayız.

Bahadır: Off! Herkesin tek derdi bu mu gerçekten?

Gökalp: Gün boyu kafama poşet geçirmediğim için mesaj atan insanların şu an bunu konuşuyor olması kadar normal bir şey yok ki!

Bahadır: Demiştim ya poşet sorun olur mu diye!

Gökalp: Belli aralıklarla bunu söyleyip işten sıyrılmak gibi bir planın mı var?

Bahadır: Ne sıyrılması oğlum o gönderiyi beraber paylaştık sonuçlarına da beraber katlanacağız.

Gökalp: Beraber mi paylaştık?

Bahadır: Şu an sen işten sıyrılmaya çalışıyorsun.

Gökalp: Sabahtan beri kafama poşet geçireyim diye yalvaran siz değil miydiniz?

(Yadigar sevinçle ayağa fırlar.)

Yadigar: Birinciyiz!

(Bahadır ve Gökalp bir anda ona dönerler. Tepkisiz bakarlar. Sessizlik olur. Yadigar sakinleşerek geri oturur.)

Bahadır: (Gökalp’e) Şu an aklından bu odadan birini kapının önüne koymak gibi bir düşünce geçiyor mu?

Gökalp: Evet. Bu odadan iki kişi için bu düşünce geçiyor.

(Bu esnada Bahadır’ın telefonu çalar. Zil sesi Winx jenerik müziğidir. Telefonu çıkarır. Ekrana bakar.)

Bahadır: Madem beni de kovacaksın buyurun Gökalp Bey yönetmeniniz arıyor. Buyurun kendiniz konuşun!

Gökalp: Abi açar mısın şunu?

Bahadır: Yoo ben az önce kovuldum.

Gökalp: Abi aç şunu!

(Bahadır telefonu masaya koyar. Umursamaz bir şekilde koltuğa oturur ve çalan zil sesine eşlik etmeye başlar. Gökalp sinirle masadan telefonu alır ve açar.)

Gökalp: Alo…. Buyurun dinliyorum… evet…. ama sözleşmemiz... sezonun ortasında nasıl çıkaracaksınız…. Siz senaristle görüştünüz mü?... Gerçekten çok saçma… İnsanların bu hikayeye inanacağını mı düşünüyorsunuz?... Alo… Alo!

(Telefonun ekranına bakar. Sinirle tam telefonu fırlatacakken Bahadır koltuktan kalkıp elini tutar.)

Bahadır: Halihazırda işsiz bir oyuncu olarak o telefonu fırlatıp bana yenisini alabileceğini düşünüyor musun?

(Gökalp telefonu abisine verip koltuğa oturur.)

Gökalp: Şaka gibi az önce tek telefonla diziden çıkarıldım.

Bahadır: Senaryoda nasıl çıkaracaklarmış seni?

Gökalp: Şu an önemli olan bu mu?

Bahadır: Dizinin fanı olduğumu biliyorsun. Haftaya çarşambaya kadar hayatta bekleyemem! Doğruyu söyle… öldürüyorlar mı?

Gökalp: Yok. Uzaylılar kaçıracakmış.

Bahadır: Vay anasını! Ulan dizi gittikçe güzelleşiyor. Her bölüm başka entrika.

(Bu esnada yeniden Winx jenerik müziği çalar. Bahadır telefonuna bakar.)

Bahadır: Al işte bir anlık sinirle telefonumu fırlattın bozuldu. Biri arıyor ama ekranda görünmüyor!

Gökalp: Ben telefonu fırlatmadım ki. Sen son anda tuttun ya elimi.

Bahadır: Ee bunun ekranına ne oldu o zaman?

(Bu sırada Yadigar telefonunu çıkartıp ekrana bakar ve aramayı açar.)

Yadigar: Alo!

(Gökalp ve Bahadır bir anda Yadigar’a dönüp durumu anlarlar.)

Yadigar: Evet benim…. Ben kiminle görüşüyorum…. Aa Merhaba… evet evet tanıdım… Buyurun nasıl yardımcı olabilirim?... Hımm……hı hı.. Ya aslında aynı anda iki hesabı yönetmeyi pek doğru bulmuyorum… Ne kadar dediniz?… ben biraz düşünsem olur mu… Tamamdır en kısa sürede size geri dönüş yapacağım…. Görüşmek üzere Ozan Bey… (Telefonu kapatır.)

BahadırGökalp: Hangi Ozan?

Yadigar: Diziden… set arkadaşınız.

BahadırGökalp: Ne dedi?

Yadigar: Sizi trendde görünce sosyal medya uzmanınız kim diye bakmış ordan beni görmüş işte.

BahadırGökalp: Ee?

Yadigar: Ee’si benim de sosyal medya uzmanım olur musun diyor.

(Aşağıdaki iki cümleyi aynı anda söylerler.)

Gökalp: Yok artık!

Bahadır: Vay anasını!

(Birbirlerine bakarlar. Sonra yeniden aşağıdaki iki cümleyi aynı anda söylerler.)

Gökalp: Vay anasını!

Bahadır: Yok artık!

Gökalp: O kadar şaşırdık ki senkronumuz bozuldu.

Yadigar: Açıkçası ben çok şaşırmadım.

Bahadır: Ulan tek yayınla yüz bin takipçi kazandı daha ne istiyor!

Yadigar: Bazıları böyle. Takipçi sayısı yerine o gün hakkında ne kadar konuşulduğuna önem veriyor.

Bahadır: Aynı sette çalıştığın adamdaki hırsı görüyor musun?

Gökalp: Artık aynı sette çalışmıyoruz.

Bahadır: Bundan sonra başrol de yaparlar onu.

Gökalp: Başrol yaparlarsa kendileri kaybeder valla. Ozan’ın olmayan ezber yeteneğiyle bir bölümü 20 günde anca çekerler.

Yadigar: Aa öyle mi? (Kendi kendine) Aslında sete gidip kamera arkası alsam. Eğlenceli içerikler çıkabilir. Fanlar bayılıyor bu tarz şeylere.

Bahadır: Adama biraz düşünsem dedin de birazCIK düşünüp hemen kabul ettin.

Yadigar: Sizin verdiğinizin iki katını teklif etti. Söylemesi ayıp ama az önce aldığım salatalığı bile cebimden ödedim.

Bahadır: Kaç lira lan salatalığın kilosu!? Kaç lira oğlum?

Yadigar: Hemen göstereyim (Cebindeki fişi arar.)

Bahadır: Ödeyelim diye bir de fişini saklamış ya! Kaçıncı kere söylüyorum bilmiyorum ama nerden buldun Gökalp bunu? Nerden buldun?

Gökalp: Tamam Yadigar uğraşma. Neyse borcumuz veririz

Yadigar: Buldum buldum. (Fişi gösterir.) Salatalık için ödediğim para.

Bahadır: (Fişi eline alıp bakar.) Uzayda mı yetişmiş lan bunlar? 

Yadigar: İthal tohummuş ama o kadar uzaktan değildir.

Bahadır: Bunu peşin mi ödedin taksit mi?

Yadigar: Peşin tabi ki.

Bahadır: Bu sosyal medya uzmanlığında bayağı para var galiba.

Gökalp: Tamam artık şu konuyu kapatalım.

Yadigar: Konuyu kapatmadan ben ödemeyi alsam mı acaba?

(Gökalp cebine elini atar. Bu esnada cam kırılma sesi duyulur.)

Bahadır: Hii! Uzaylılar seni almaya geldi.

Gökalp: Saçmalama abi. O dizide olacak.

Bahadır: Dizinin başında olaylar ve mekanlar hayal ürünüdür yazıyor mu?

Gökalp: Ne bileyim onu sana sormak lazım.

Bahadır: Yazıyordu aslında… ama hadi senaristin hayali gerçek olduysa.

Gökalp: Abi! Saçmalamayı kesip içeriye gidip bakar mısın?

Bahadır: Siz burda bekleyin. Onlara dost olduğumuzu söyleyip geleceğim.

(Yavaş adımlarla sahneden çıkar.)


Yadigar: Gökalp Bey… uzaylılar gelip sizi almadan şu salatalığın parasını alsam olur mu?

Gökalp: Bugün ilk defa seni nereden bulduğumu düşündüm biliyor musun?

(Cebinden birkaç banknot çıkartıp sinirle Yadigar’a verir.)


Gökalp: Üstü kalsın!

Yadigar: 5 lira eksikken mi?

(Bahadır elinde bir taşa sarılmış kağıtla sahneye girer.)

Bahadır: Uzaylılar değilmiş.

Gökalp: O ne ya?

Bahadır: (Kağıdı okur.) “GezAl’ın işten çıkardıklarından biriyim ve kendime yeni bir iş buldum Gökalp. Üstelik bu iş çok daha eğlenceli. Elindeki fragmanı umarım beğenirsin. Film başladığında kendine dikkat et!”

Gökalp: Keşke uzaylılar olsaymış.

Bahadır: Artık burda kalamazsın.

Gökalp: Ne!

Bahadır: Görmüyor musun? Adam takmış kafayı.

Yadigar: Kadın da olabilir çünkü takipçilerimizin %70’e yakınını 18-25 yaş arası kızlar…

Bahadır: Bir süre Yadigar’ın evinde mi kalsan?

Yadigar: Olmaz!

Bahadır: Niyeymiş?

Yadigar: Çünkü takipçilerimizin %70’e yakınını… (Durup kalır.) Yani olmaz

Bahadır: Al evini başına çal lan! Gökalp hadi git hemen küçük bir valiz hazırla. Bir süre yazlıkta kalacaksın.

Gökalp: Ne yapacağım orda tek başıma?

Bahadır: Boş durma “Başıma Gelenler” diye otobiyografik bir şeyler yaz. Ortalık biraz durulsun. Bu olayın da ekmeğini yeriz.

Gökalp: Ya nesini yazıcam bu saçmalığın?

Bahadır: Acındıra acındıra yaz işte oğlum… camımı kırdılar… dayak attılar… paramı çaldılar.. salla sallayabildiğin kadar.

Gökalp: Abi bu sosyal medyayı sallamak gibi bir şey değil. Kitap diyorsun kitap.

Bahadır: Tamam o zaman “Tüm Suç Benim” diye bir kitap yaz da sen hapisteyken basım-dağıtım işleriyle ben ilgileneyim.

Gökalp: İyi de tüm suç benim değil ki.

Bahadır: Hadi Gökalp Hadi abicim . Gel biz senin valizini hazırlayalım. Söylediğim her şey senin iyiliğin için (Gökalp’i kolundan tutar. Beraber sahneden çıkarlar.)

(Yadigar telefonunu çıkartır. Birisini arar.)

Yadigar: … Alo Ozan Bey… Ben teklifinizi kabul ettiğimi söylemek için aradım da… Ne demek asıl benim için bir şeref… Gökalp Bey mi?... Ya o iş bundan sonra sıkıntı… Kendisi yazlığa gidecek bir süre. Evi taşlayanlar falan oldu… Ondan burda pek işim kalmadı…. Aynen öyle… Toplantı için mi?... Tamam o zaman sizden haber bekliyorum…. Ben teşekkür ederim... Görüşmek üzere….

(Bahadır ve Gökalp sahneye girerler. Ellerinde sürüdükleri küçük bir valiz vardır.)

Bahadır: Arka kapıdan çıkacaksın. Ne olur ne olmaz.

Gökalp: Abi abartma ya!

Bahadır: Ne abartması lan! Hadi psikopatın tekiyse. Kapının önünde testereyle seni bekliyorsa.

Gökalp: O kadar psikopatsa beni yazlıkta da bulur.

Yadigar: Yazlıkta bulması daha sıkıntı. Kim bilir ambulans kaç dakikada gelir oraya. Gerçi ambulansı arayan bile olmaz ki. Uu kokarsınız valla!

Bahadır: Biraz daha konuşursan Gökalp gittikten sonra burda kokacak olan başka bir ceset daha olabilir.

Yadigar: Ben mi?

Bahadır: Abisi sen çık benim daha çok işim var gibi.

Gökalp: Gidiyorum o zaman. (valizi sahnenin dışına doğru sürükler.)

(Yadigar bilgisayara ekranına bakar.)

Yadigar: Bir dakika! Birisi “GezAl’ın saçmalıklarından Gökalp’i sorumlu tutmak hiç mantıklı değil arkadaşlar” yazmış.

Gökalp: Ne! (Koltuğa gelip Yadigar’ın yanına oturur.)

Yadigar: 277 kişi de beğenmiş!

Bahadır: Biraz beklesek mi? Belki bir anda işler tersine döner.

Yadigar: Biri cevap atmış. “Sanatçı dediğin reklam alırken bile dikkatli olacak. Savunmayın şu paragözü!”

Bahadır: Sen en iyisi git git.

(Gökalp ayağa kalkar. Valizi sahnenin dışına doğru sürükler.)

Yadigar: “Belki de haberi yoktu. Neden bir anda linçlemeye başladınız anlamadım.”

Bahadır: Gel gel!

(Gökalp valizi sahnenin ortasına doğru sürükler.)

Yadigar: “Bile bile yapıyor. Bizimle dalga geçiyor resmen.”

Bahadır: Git git.

((Gökalp. valizi sahnenin dışına doğru sürükler.)

Yadigar: “Bu adamın zamanında kaç tane köyde okul yaptırdığını bilmiyorsunuz herhalde”

Bahadır: Gel gel.

(Gökalp valizi sahnenin ortasına doğru sürükler.)

Yadigar: “Tutuklanıp içeri tıkılması gereken adamı savunuyorsunuz. Şaka gibi.”

Bahadır: Git git.

(Bu esnada kapı zili çalar.)

Yadigar: Polisler!

Bahadır: Testereli adam!

Gökalp: Yok artık uzaylılar!

Bahadır: Saçmalama lan uzaylılar kapıdan mı gelir?

Gökalp: Ya nerden gelecek?

Bahadır: Ne bileyim bacadan falan..

Yadigar: Bu evin bacası mı var?

Bahadır: Yoo

Yadigar: O zaman...

Bahadır: (Sevinçle) O zaman uzaylılar gelemez!

(Kapı zili bir kez daha çalar.)

Gökalp: Bu kadar sabırsız uzaylı olmaz zaten

(Gökalp kapıyı açar. Gelen Gökalp’in setten arkadaşı Ozan’dır.)

Gökalp: (Şaşırarak) Ozan!

Ozan: Evet.

Gökalp: Hayırdır?

Ozan: İçeri davet etmeyecek misin?

Gökalp: Buyur geç.

(Gökalp kapıyı kapatır. Ozan rahat tavırlarla koltuğa yayılır.)

Ozan: Ne bu suratlar ya uzaylı görmüş gibi.

Bahadır: Keşke…

Ozan: Bu amca kim Göküş? Bizim sektörden mı?

Gökalp: Tanıştırayım. Abim Bahadır, aynı zamanda menajerim.

Ozan: Vaov süpermiş. Eski tarz. Ben de istiyorum bu şekil aslında ama bulamadım ya.

Gökalp: Yadigar’ı tanıyorsun zannedersem.

Ozan: 
Yadişi tanımaz mıyım ya . Artık beraber çalışıyoruz zaten.

Bahadır: Oo hayırlı olsun… hayırlı olsun.

Yadigar: Ozan Bey’i çok bekletmek istemedim.

Ozan: Yok artık. Bana gün boyu Ozan Bey falan demeyeceksin değil mi?

Yadigar: Nasıl hitap etmemi istersiniz?

Ozan: Ozi diceksin.

Yadigar: Tabi Ozi Bey.

Ozan: Bey falan saçmalama düz Ozi…okey?

Yadigar: Anladım.

(Bu esnada içeriden cam kırılma sesi duyulur.)

Bahadır: Harika. Bu hızla giderse yakında evinde hiç cam kalmayacak abicim.

Gökalp: Kim bu ya böyle?

Ozan: Ben gelirken girişte bi adam vardı. Garip bi tip. Testereli falan (Deyip kahkaha atar.)

Bahadır: Gökalp! Sen en iyisi yola çık.

Ozan: Hayırdır ya?

Gökalp: Bir süre yazlıkta kalıp kafa dinleyeceğim.

Ozan: Yok artık Göküş. Bi de “Başıma Gelenler” diye kitap yaz tam olsun.

Gökalp: İhtimal dahilinde.

Ozan: Oğlum bu sosyal medyada yazılanları takmıyorsun değil mi?

Gökalp: Ne yazmışlar ki? Haberim bile yok.

Yadigar: Nasıl yok? Sabahtan beri okuyorum ya.

Gökalp: Unutnuşum Yadigar!

Yadigar: Şimdi birisi “Bulduğum yerde o poşeti kafana geçirip boğacam seni” yazdı.

Gökalp: Hatırlattığın için teşekkür ederim.

Bahadır: Hala neyi bekliyorsun. Çabuk arka kapıdan….

Ozan: Dur dur gitmeden iki fotoğraf çekmem lazım.

Gökalp: İki?

Ozan: Yadiş kalk ayağa ben Göküş’e sarılırken çek beni.

(Ozan, Gökalp’e sarılır. Yadigar çeker.)

Ozan: Şimdi bir de şöyle çek.

(Ozan, Gökalp’in yakasını tutmuş, hesap sorar tarzda poz verir.)

Yadigar: Tamamdır.

Bahadır: Bu ne şimdi?

Ozan: İki türlü çekelim de duruma göre paylaşırız.

Gökalp: Abi beni burdan götürür müsün?

(Bahadır, Gökalp’in koluna girip sahneden çıkartır. Ozan, Yadigar’ın yanına oturur.)

Ozan: Çık şu hesaptan. Ver benimkini açayım. (Bilgisayarı alıp kendi hesabını açar.)

Yadigar: Hemen çalışmaya başlayacak mıyız?

Ozan: Durma zamanı değil Yadiş. Baş rolü kapmak için bundan daha iyi fırsat olamaz. (Bilgisayarı geri masaya koyar.) Şimdi Gökalp’i destekleyenler mi fazla, karşıt olanlar mı?

Yadigar: #yanındayızGökalp hashtagı 13. Sırada #Gökalptutuklansın hashtagı 11. Sırada.

Ozan: Tamam o zaman. Şu yakasına yapıştığım fotoyu yapıştır gitsin.

Yadigar: Ne yazmamı istersiniz?

Ozan: Onu da mı ben söyleyeyim. Bul işte bir şeyler.

Yadigar: (Mafyatik bir edayla söyler) Sorulacak bir hesap vardı… Nasıl?

Ozan Fazla mafyatik.

Yadigar: Yakasını tuttuğum ellerim kirlendi!

Ozan: Hakaret değil de dokunaklı bir şeyler olsun. Duygusal…

Yadigar: (Epik bir şiir okurcasına) Canı yanmışların intikamını almaya geldim! …. Yemin olsun sizleri ölümüne sevdim!

Ozan: İlk iş gününde seni kovsam mı acaba?

Yadigar: Bir sıkıntı mı var Ozi?

Ozan: Ozan Bey de lan bana!

Yadigar: Tabi siz nasıl isterseniz.

Ozan: Hiçbir şey yazma sakın! Sadece hashtagı koy.

Yadigar: Tabi hemen. Pay-laş-tım.

Ozan: Ne yazıyorlar bak bakalım.

Yadigar: (Biraz durur.) “Şu zor gününde set arkadaşının yanında olmanı beklerdim.” “Sen de mi Brütüs” “Yakıştıramadım.”

Ozan: Onu sil şu sarıldığımızı at.

Yadigar: Hemen.

Ozan: Şimdi ne diyecekler bakalım.

Yadigar: “İkisini de içeri tıkmak lazım.”

Ozan: Sil sil çabuk. Diğerini at.

Yadigar: Tamam. Bir saniye…. İlkini yeniden attım.

Ozan: Ne diyorlar?

Yadigar: “Düşene bir tekme de sen atma.”

Ozan: Bu fotoğraf kalsın altına diğerini de at.

Yadigar: İkisi de aynı anda?

Ozan: Evet evet. Sevenler birini sevmeyenler diğerini beğensin

Yadigar: Attım.

Ozan: Herkesin gönlü olur işte.

Yadigar: “Bu adam salak yemin ediyorum. İki fotoğrafı da aynı anda atmış. Anket mi yapıyorsun mal!”

Ozan: Sil sil ikisini de sil.

Yadigar: Sildim.

Ozan: Şimdi iki fotoğrafı şopla birleştir. Bir yandan Gökalp’e sarılırken bir yandan da yakasına sarılmış hesap soruyormuşum gibi olsun.

Yadigar: Hiçbir şey anlamadım.

Ozan: Off neyini anlamıyorsun. Şopla diyorum şopla

Yadigar: Ama öyle olmaz ki.

Ozan: Ne demek olmaz?

Yadigar: Yani saçma olur.

Ozan: Sen benim fikrime saçma mı diyorsun?

Yadigar: Hayır yani mantıksız.

Ozan: Sen benim fikrime mantıksız mı diyorsun?

Yadigar: Hayır yani… evet

Ozan: Kovuldun!

Yadigar: Ama Ozan Bey!

Ozan: Ozi diceksin bana ozi.

Yadigar: Her konuda çok kararsızsınız. Böyle olmaz ki.

Ozan: Bak hala konuşuyor. Kovuldun diyorum kovuldun. Çık git burdan.

Yadigar: Ben hala burda çalışıyorum. Neden gideyim ki?

Ozan: (Kapıya doğru giderken) O zaman ben gidiyorum… Bir dakika ya niye gidiyormuşum… neyse gidicem… gitmiyorum lan… gideyim bari….

(Ozan sahneden çıkar.)

Yadigar: Bir dakika Ozi… Ozan Bey… Ozi Bey….

(Yadigar’da Ozan’ın arkasından gider. Işıklar kapanır.)



SAHNE 3

Sahne evin salonudur.

(Sahne aydınlanır. Masadaki bilgisayarın karşısında Yadigar oturmaktadır. Bahadır sahneye girer. Elinde iki-üç tane salatalık ve telefonu vardır.)

Yadigar: Yok mu bi haber?

Bahadır: Telefonu kapalı.

Yadigar: Kesin başına bir şey geldi.

Bahadır: (Korkarak.) Yok ya gelmemiştir… gelmemiştir.

Yadigar: Birisi Gökalp Bey’i 48 yerinden bıçaklayıp öldürmüş olmasın.

Bahadır: Senin şu an beni sakinleştiren insan konumunda olman gerekmiyor mu?

Yadigar: Sakin olun. İlla birileri tarafından öldürülmesine gerek yok intihar etmiş de olabilir.

Bahadır: Sus Yadigar sus!

Yadigar: Normalde bu saatlerde evde mi olurdu?

Bahadır: Bazen sabah koşusuna çıkar ama onda da telefonu açık olurdu.

Yadigar: Neyse ya telaşlanmayalım. Birazdan gelir belki.

Bahadır: Sonunda güzel bir şeyler söyledin. Teşekkür ederim.

Yadigar: Telaş yapmaya  gerek yok ki. Bence çoktan ölmüştür. Elimizden bir şey gelmez yani.

Bahadır: İçinde ölüm geçmeyen bir şey söyle Yadigar!

Yadigar: Bugün Dünya Salatalığa Kafa Atma Günü

Bahadır: Off bi de o var tabii.

Yadigar: Gerçi çok sert kafa atan biri olursa ölüm yine meydana gelebilir.

Bahadır: Şarkıcı Tılsım’ın ne yaptığını gördün mü?

Yadigar: Ne yapmış yine?

Bahadır: Amuda kalkarak yerdeki salatalığa kafa atmış.

Yadigar: Off sallamıştır sosyal medyayı.

Bahadır: Hem de nasıl!

Yadigar: Ozan Bey de canlı yayında 4 saat boyunca salatalığa kafa atmış.

Bahadır: O da bıkmadı şu canlı yayınlardan.

Yadigar: 3. saatten sonra boynu tutulmuş zaten. Devamında hastane odasındaydı.

(Bu esnada anahtar sesi duyulur. Kapı açılır. Gökalp içeri girer.)

Bahadır: Ne yapmaya çalışıyorsun sen!

Gökalp: Abi dur hemen kızma. Biliyorum şu an burda olmamam gerek.

Bahadır: Birde burda olmamam gerek diyor ya!

Gökalp: Şarj aletimi unutmuşum. Onu almak için döndüm.

Yadigar: Nasıl yani hemen geri mi gideceksiniz?

Gökalp: Evet evet merak etmeyin şarj aletimi alıp hemen yazlığa döneceğim.

Bahadır: Ne saçmalıyorsun lan sen?

Gökalp: Haklısın abi bi şarj aleti için eve gelmemem gerekirdi ama bu mevsimde orda her yer kapalı. Mecburen buraya geldim. Napıyım?

Bahadır: Oğlum bu mevsimde orada açık bir yer olmaması değil senin orada olman saçmalık.

Yadigar: Kafa dinleme ihtiyacı mı hissettiniz?

Gökalp: E siz dediniz ya?

Bahadır: Ne dedik biz?

Gökalp: Abi dün beraber karar aldık ya. Bir süre gözlerden uzak olmam gerekiyordu. Hatta kitap falan da yazabilirsin demiştin.

Yadigar: (Alayla) Kitap mı? Bildiğimiz okumalık kitap?

Gökalp: Yok Yadigar sobada yakmalık!

Bahadır: Gökalp… otur şuraya…

Gökalp: Abi… merak etme kimse beni görmedi diyorum… sorun yok. (Koltuğa oturur.)

Bahadır: Sen neden yazlığa gittin bana bi anlatır mısın?

Gökalp: Allah Allah kaç sefer söyleyeceğim. Dün insanların yazdıkları yüzünden hep beraber oturup bir süre yazlıkta kalmam gerektiğine karar vermedik mi?

Yadigar: İnsanların yazdıkları yüzünden?

Gökalp: Gökalp tutuklansın hashtagıne kadar giden saçmalıklardan bahsediyorum.

Bahadır: Dün ne yazdılarsa yazdılar şu an kimsenin umurunda bile değil ki.

Yadigar: Bugün herkes salatalığa kafa atmakla meşgul.

Gökalp: Nasıl yani? Hala benden nefret etmiyorlar mı?

Bahadır: Ne nefreti ya?

Yadigar: Merak etmeyin sizden sonra nefret edecek bir sürü insan çıktı.

Gökalp: E o zaman yazlığa gitmeme de gerek kalmadı.

Bahadır: Tabi ki.

Gökalp: Kitap falan da yazmayacağım.

Yadigar: Zaten yazamazdınız bence.

Gökalp: Şu an…. Şu an özgürüm yani!

Bahadır: Kısmen.

Gökalp: Oley be oley! Şimdi dışarı çıkıp istediğim her yere gidebilirim değil mi?

Yadigar: Şimdi çıkarsanız size kızanlar olabilir.

Gökalp: Ama neden?

Bahadır: Önce salatalığa kafa atman gerek.

Gökalp: Ne!

Yadigar: Bugün Dünya Salatalığa Kafa Atma Günü ya.

Bahadır: Bi paylaşım yapmadan çıkarsan herkes soracak.

Yadigar: Neden kutlama mesajı yayınlamadın…

Bahadır: Yoksa değerlerimize önem vermiyor musun?...

Yadigar: Ünlü işte ne olacak….

Bahadır: Ne anlar bizim özel günlerimizden.... vesaire vesaire…

Gökalp: Peki yarın?

Bahadır: Ne demek yarın?

Gökalp: Bugün salatalığa kafa atacağım yarın ne olacak?

Yadigar: Takvimde ne varsa…

Bahadır: İnsanlar ne isterse…

Gökalp: Hayır yapmayacağım!

Bahadır: Saçma sapan konuşma alt tarafı bi salatalığa kafa atacaksın.

Gökalp: Aynı döngüyü bir daha yaşayacağım yani.

Bahadır: Ne döngüsü lan!

Gökalp: İnsanlar tarafından beğenilme ve linç edilme döngüsünden bahsediyorum.

Yadigar: Asıl salatalığa kafa atmazsanız linç edileceksiniz.

Gökalp: Dün de böyle diyordunuz. Gördük başıma gelenleri.

Bahadır: Bak hala dün diyor ya! Dün ne yaptığın kimsenin umurunda bile değil anla artık şunu.

Gökalp: O zaman söyle onlara bugün ne yaptığıma da karışmasınlar.

Yadigar: An itibariyle "Neden hala paylaşım yapmadın?" diye mesaj atanların sayısı... 107!

Gökalp: Söyle onlara paylaşım falan yapılmayacak!

Bahadır: Yapılacak!

(Gökalp ve Bahadır, Yadigar’ın oturduğu koltukta bir o yana bir bu yana giderek kaç-kovala yapmaya başlar.)

Gökalp: Ben gidiyorum abi!

Bahadır: Salatalığa kafa atmadan şurdan şuraya gidemezsin!

Yadigar: 149 kişi oldu.

Gökalp: Çok uzaklara gideceğim.

Bahadır: Bu odadan bile çıkamazsın.

Gökalp: Kimsenin bana karışmadığı bir yere gideceğim.

Bahadır: Önce paylaşım yapacağız!

Yadigar: 169 oldu.

Gökalp: Her günün anlamlı olduğu bir yere gideceğim.

Bahadır: Salatalığa kafa atacaksın!

Gökalp: Hakaretlerin…. Linçlerin… nefretin olmadığı bir yere…

Yadigar: 207 oldu.

Gökalp: Abi!

Bahadır: Efendim Gökalp!

(İkisi de koltuğun iki yanında durur.)

Gökalp: Ben kaçıyorum!

Bahadır: Nereye!

Gökalp: Günübirlik Hassasiyetlerin olmadığı bir yere!

(Gökalp koşarak sahneden çıkar.)

Bahadır: Gel buraya!... Öyle bir yer yok!

(Bahadır, Gökalp’in arkasından koşar. Yadigar onları umursamadan hala bilgisayar ekranına bakmaktadır.)

Yadigar: Birisi “Salatalığa kafa atmazsan ben sana kafa atacağım” yazmış… başka biri de “Bir vegan olarak salatalığa kafa attığını görürsem ben de sana kafa atarım.” yazmış…. (Ayağa kalkar sahnenin arkasına doğru koşarken bağırır.) Boşuna kaçmayın Gökalp Bey her türlü size kafa atacaklar!

(Sahne kararır.)

SON

6 yorum:

  1. Abi bu çok güzel olmuş ama bu tür tiyatro metinleri yazmak zor gelmiyormu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba,

      Yorumunuz ve ayırdığınız vakit için teşekkür ederim.

      Oyun yazmak zor olsa da yazma eyleminin verdiği keyif, heyecan her şeyi unutturuyor. Klasik olacak ama işin püf noktası sevmek zannedersem :)

      Sil
  2. Çok güzel olmuş emeğinize elinize sağlık🙏

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ayırdığınız vakit ve güzel yorumunuz için teşekkür ederim.

      Sil
  3. merhaba, güzel olmuş. diyaloglar iyi . Yadigar bayan olsa daha iyi olurdu sanki. emeğinize sağlık. Genel olarak beğendim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim. Mutlu oldum :)

      Sil

Blogger tarafından desteklenmektedir.