AVM AÇILMIŞ ESNAF ŞAŞIRMIŞ
Uyarı: Oyunu sahnelemeden önce mail yoluyla veya İnstagram üzerinden iletişime geçip izin istemeniz ZORUNLUDUR! Oyun hakkındaki görüş ve önerilerinizi bu sayfanın en altında yorum olarak ya da mail / instagram yoluyla belirtebilirsiniz. Sahnelediğiniz oyunlarımdan fotoğraf/video göndermeniz rica olunur. Keyifli okumalar dilerim...
Harun: Halı ve kilim satar. Esnaflar
arasında yaşça en büyük olanıdır. Esmerdir. Hiç evlenmemiş ve çocuğu
olmamıştır. Eş ve çocuk özlemi çeker.
Recep: Kuru yemiş dükkânı vardır.
Esnaflar arasında yaşça en küçük olanıdır. Saf ve muzip bir karaktere sahiptir.
Bekardır.
Yılmaz: Çatal, kaşık, tabak gibi küçük ev
eşyaları satar. Esnaflar zor duruma düştüğünde yeni fikirleri sunan hep o olur.
Evli ve çocuk sahibidir.
Müjgan Abla: Yaşça esnaflardan büyüktür.
Esnafların sahip olduğu 3 dükkânın üstündeki dairede oturmaktadır. Mahalledeki
tüm olan bitenden haberdardır. Yalnız yaşamaktadır.
Sofia: Adres soran turisttir.
Michael: Sofia’nın eşidir. Asabidir.
Yusuf: Yeni açılan AVM'deki markette
kasiyer olarak çalışmaktadır. 20-30 yaşlarındadır. Evlilik hazırlığı
yapmaktadır. Babası mahallenin eski esnaflarındadır.
Müşteriler: Oyunda biri
erkek biri kadın olmak üzere 2 müşteri vardır.
SAHNE
Sahnede yan yana bulunan 3
farklı dükkânın tabelası görünmektedir. Dükkanlarda kuruyemiş, halı-kilim ve
küçük ev eşyaları satılmaktadır. Kapıların önünde dükkânın ürünlerinden birkaçı
sergilenmektedir. Her dükkânın önünde sahibinin oturduğu tabureler
bulunmaktadır. Dükkanların üstünde 1 adet pencere görünmektedir.
(Sahne aydınlanır. 3 esnaf
dükkanlarının önünde otururken konuşmaya başlarlar.)
Recep: Sabahtan beri bir paket kuru yemiş
satamadım be! Tamam anlıyorum. Artık herkes çok yoğun ama hiç mi çekirdek
çitleyen kalmadı?
Harun: Al benden de o kadar. İnsanlar
artık evine halı bile sermiyor ki. Ayakkabıyla bir oraya bir buraya...
Yılmaz: Hadi diyelim ki halı ve çekirdek
olmasa da olur ama kaç gündür bir takım çatal-kaşık satamadım. Millet
medeniyeti bırakıp yemekleri elleriyle mi yemeye başladı?
Harun: Nerede bu insanlar sormak lazım
birine.. . var ya bilse bilse bizim Müjgan abla bilir bunu.
Recep: Nereden bilecek o bunak karı ya!
Yılmaz: Öyle deme. Benim ortanca oğlanın
doğum haberini ondan aldım ben.
Recep: Sen de abartmışsın be! İnsanın
doğacak çocuğundan haberi olmaz mı?
Yılmaz: Ya benim çocuklar arka arkaya
gelince ben bi' ara takip etmeyi bıraktım.
Harun: Bak doğacak çocuktan babasının
bile haberi yok ama Müjgan ablanın gözünden kaçmamış. Bilir abi o kadın. Onun
kulağı delik. (Dükkânın üstündeki pencereye bağırır) Müjgan abla! Müjgan abla!
Müjgan Abla (ses): Geldim geldim.
(Dükkanların üstünde bulunan pencereden Müjgan görünür.)
Müjgan Abla: ("Geldim geldim" Dedikten sonra
üstteki pencerede görünür) Bir ihtiyacım yok. Boşuna bağırmayın.
Harun: Hayırdır ablam. Ankara'dan
çocuklar mı geldi?
Müjgan Abla: Yok be nerde! Aşağı mahalleye
kocaman AVM açılmış eczaneden tut markete kadar her bir şey var içinde. Tüm
ihtiyaçlarımı aldım çok şükür.
(Gök gürlemesi sesi duyulur.)
Harun: Ne dedin abla? (Sesi titrer)
Müjgan Abla: AVM açılmış AVM. A'dan Z'ye her
şey var diyorum. Vallahi bundan sonra hep oraya gideceğim.
Yılmaz: Eskiden önümüzden market poşeti
geçirmeye utanırdın da karşı kaldırıma geçerdin be abla! Ne oldu sana?
Utanmasan dükkanları kapatın diyeceksin.
Müjgan Abla: Ne yalan söyleyeyim ben olsam
kapatırdım.
Yılmaz: Ha utanmazım diyorsun yani.
Müjgan Abla: Ne utanacağım be! Utanacak bir şey
olsa senin karın utanırdı.
Yılmaz: Ne diyorsun abla sen?
Müjgan Abla: E seninkiyle beraber gittik AVM’ye.
Yılmaz: Ah be Neriman ahh! Bunu da mı yapacaktın!
Müjgan Abla: Hadi işim gücüm var oyalamayın
beni! (Deyip evine geri girer)
Yılmaz: (Ağlamaklı) Ulan benim karı bile gitmiş
ya! Ne olacak bizim halimiz?
Recep: Bittik biz bittik. Demek buraya da
geldi büyük AVM'ler.
Harun: Bana yol göründü beyler. Harun
abiniz buralardan gider.
Yılmaz: Olur mu abi hemen öyle pes etmek?
Yakışır mı bize?
Harun: Eşim yok. Çoluk yok çocuk yok..... Yalnız bir adamım ben. Bir tane dükkanım vardı. Belli ki artık onda bi' hayır
yok. Satıp gideceğim. Ne diye durayım oğlum burda?
Recep: İyi de abi nereye gideceksin bu
yaştan sonra?
Harun: Bakma yaşlı olduğuma çok güzel
hayallerim var benim! Önümüz yaz. Alanya’ya gideceğim!
Yılmaz: Allah Allah ne yapacaksın abi orda?
Harun: (Bir anda hareketlenir heyecanla
anlatmaya başlar. Dükkânı gösterir) Bundan gelen parayla alırım bir seyyar
dondurma. Sürerim Kleopatra plajına. Turist dolu oğlum orası. Hem
onlar AVM'ye doymuş. Yöresel lezzet arıyorlar. Yüzecek yüzecek gelip benden
dondurma alacaklar
Yılmaz: Bir kere Dondurma Maraş’ın
lezzeti. Alanya ne alaka? Abi kusura bakma ama hayalinde tutarsızlıklar var.
Ben devamını dinlemeyeceğim.
Recep: (Heyecanla) Sonra abi, sonra ne
olacak?
Harun: Sonra mı? (Hafif gülümseyerek) Bir
gün sarışın İngiliz bir hatun çıkacak denizden. Gelecek benden
dondurma almaya. Anlamayacağız tabi birbirimizi. Ben de hemen külah şakaları
yapmaya başlayacağım. Kelimelerle değil kahkahalarla anlaşacağız
Recep: (Heyecanını kaybeder, alay ederek)
Sonra sahile oturup 'Akdeniz Akşamları' söylersiniz. Gemi tutup havai fişek de
patlatırsın değil mi abi?
Harun: Bak bu benim aklıma gelmemişti ama güzel fikirmiş.
Yılmaz: Abi, sen bize Beşiktaş maçlarını izliyorum derken dönüp dönüp yaz dizilerini izliyor olabilir misin acaba?
Recep: Koskoca Harun abinin içinden
liseli genç kız çıktı ya. Yatmadan önce dışı pembe, kokulu defterine seni üzenleri de yazıyor musun abi?
Harun: (Sanki onları hiç duymuyormuş gibi
hayal aleminde anlatmaya devam eder.) Şakalar gülüşmeler derken âşık olacağız
haliyle. Adı da Sofia olacak ama ben onu Safiye’m diye seveceğim
Recep: O karıya 'Safiye' dediğin gün
çirkinleşir benden söylemesi.
Harun: 3 tane çocuğumuz olacak en küçüğü
yaramaz Mikail, ben Mikail diye seveceğim o da Michael diye. Ortancası kızımız
Meryem, ben Meryem diyeceğim o da Maria diyecek. En büyüğü abileri Bünyamin.
Ben Bünyamin, o da Benjamin diyecek. Çocuklarının adını söylerken zorlanmayacak
Safiye’m. Aynı anaları gibi sarışın olacaklar tenleri de benim gibi yanık
olacak.
Yılmaz: Al işte sarışın, yanık
tenli.....(Recep’e dönerek)
Recep: Basbayağı Cennet Mahallesi Sultan....
Yılmaz: Cennet Mahalesi’nin tekrar
bölümlerine de sıra geldiyse Harun abi Beşiktaş’ın hiçbir maçını izlememiştir.
Recep: ‘O pozisyon kırmızı kartlık
değildi be oğlum!’ dediği maçta hiç kırmızı kart çıkmamıştı. O zaman
işkillenmiştim zaten.
Yılmaz: Maç izliyorum dediğin akşamlar ne
yapıyordun abi? Anlatsana.
Harun: (Hala duymazlıktan gelir) Akşamına
imam bayıldı yapacak Safiye’m. Ben de jest olsun diye yemekten sonra papaz
kaçtı oynayacağım çocuklarla.
Recep: Abime bak be! Küçücük evinde Osmanlı imparatorluğunu kurdu da dinlerin kardeşliğini gösteriyor tüm dünyaya!
Harun: Yok oğlum yok. Tesettüre girecek
Safiye’m.5 vakit namaz kılacak. Tabi ya!
Recep: Yıllardır yabancı kadın alan her
erkeğin ilk emeli yemin ediyorum. (Yılmaz a dönüp sesini incelterek) Bütün
erkekler aynı (Harun'a dönerek) hepiniz aynısınız hepiniz
Yılmaz: (Sesini incelterek) Bi şey diyim
mi? Biz bu hayalin tam olarak neresindeyiz?
Harun: Bayramlarda koşa koşa anamgilin
elini öpmeye gidecek. Sonra buraya dükkâna geleceğiz. Beraber halı satacağız,
kilim satacağız…
Yılmaz: Pardon da hangi dükkânda? Hikayenin başında dükkânı sattık ya?
Recep: Oo abi senin kafa gitmiş ya....
Yılmaz: Bak ne diyeceğim Bırak Sofia Sofia
olarak kalsın da (Bir anda hareketlenip heyecanla anlatmaya başlar.) gelin
birleştirelim ulan dükkanları! Mahallenin 3 dükkanlı ilk AVM’si olalım.
Çalışalım, kazanalım büyüyelim. Ülkenin her yerine şube açıp zincir mağaza
yapalım
Harun: Oğlum biz yapsak yapsak salavat
zinciri yaparız. Dur bi' gözünü seviyim ya.
Recep: Neden olmasın be abi? Neyimiz
eksik bizim o AVM'lerden?
Harun: Adamların market arabası diye
verdiği şey, bizim dükkanlardan büyük. Olmaz bu fikir.
Yılmaz: Abi dur hemen kestirip atma. Ne
yapmamız gerektiğini biliyorum. Her şeyi ayak üstü planladım. Çok büyüyeceğiz
inanın bana. Bir kere güvenin ya. Var mısınız?
Recep: Ben varım be! Bu saatten sonra
kaybedecek neyimiz var?
Harun: Anlat hadi anlat ne yapacağız?
Yılmaz: Çok basit. Cool olcaz
Harun: Al işte. Bunun ayak üstü yaptığı
plandan ne beklenir ki zaten.
Recep: Ne diyorsun oğlum?
Yılmaz: Hemen alay etmeyin bi' dinleyin
ya! Büyük AVM’lerde marketlerde hiç görmediniz mi? Kasiyerler, danışmanlar,
reyon görevlileri yüzüne bile bakmaz insanların. Bize bak bir de. Müşteri
gördük mü affedersin meme gören köpek yavrusuna dönüyoruz. Çözüm basit abi cool
olcaz. İnanmıyorsanız gelin deneyelim. Recep al sen şu güneş gözlüklerini. Cool
ol abi biraz
Recep: Yok yok olmaz! Siyah camlı gözlük
takınca etraf kararıyor ya Yeşilçam'a bağlıyorum ben. Küçüklükten beri böyle.
Kendimi filmde gibi hissediyorum. Hayatta takmam onu. Bak mahvederim her şeyi.
Yılmaz: Saçmalama lan! (Sahne girişine
bakar) Çabuk ol çabuk müşteri geliyor. Tak hemen şunu. Bu müşteriyle sen
ilgilen sonra sırayla biz de deneriz. Hadi göreyim seni! Cool ol cool
(Recep istemeyerek gözlüğü
takar. Bir müşteri kadın sahneye girer)
Müşteri Kadın: (Recep'in kuru yemiş dükkanının
önüne gelir. Oradaki kuru yemişlerden ağzına atar.) Kolay gelsin Recep abi.
Bunun kilosu 32'ymiş de bana 30 olur değil mi?
Recep: (Yeşilçam edasıyla) N'ayır N'olamaz
Müşteri Kadın: Aşk olsun abi. Ben sürekli buradan
alıyorum.
Recep: Yalan söylüyorsun yalan!
Müşteri Kadın: (Ağlamaklı) Çocuklar çok seviyor
be abi. Param da yetmez ki. Hadi bana bir güzellik yap.
Recep: Rica ediyorum duygularımla
oynamayınız hanımefendi!
Müşteri Kadın: (Bir anda sinirlenir) Aa deli mi
ne? Seninle mi uğraşıcam be! Satmazsan satma. Esnafın da suyu çıkmış. Nerde o
eski esnaflar? (Diye söylenerek sahneden çıkar)
Recep: Lutfen haddinizi bilin lutfen!
(Müşterinin gittiğini görür. Elini alnına koyar) Oooovv tanrım ne kadar da bedbahtım!
Harun: (Recep'in yanına gelir) Naptın
oğlum sen naptın ha?
Recep: N'allahım! Sen, sen! Bu ses
N’olamaz?
Harun: Çıkar lan şunu (Gözlüğü çekip
çıkarır)
Recep: (Normale döner) Ama ben sizi
uyarmıştım. Dedim ben size takmayayım diye. Alın işte gitti müşteri.
Yılmaz: Dur dur dur’ sakin ol. Her şey kontrolüm altında. Moral bozmak
yok.
Recep: Ya ben onu 30'u bırak 25 ten bile
verirdim be!
Yılmaz: Yanlış işte oğlum yanlış. Hala
anlamıyorsun. Bundan sonra pazarlık, samimiyet, indirim yok. Hem zaten bizim
fiyatlarımız küsurlu olması lazım. Aynı o koca AVM'lerdeki gibi. Hatta özel
indirimli ürünlerimiz falan da olmalı.
Harun: Müşteri geliyor müşteri. Yılmaz, o
zaman bununla sen ilgilen de öğret oğlum şu işi bize!
Yılmaz: Tamam tamam. Siz bana
bırakın.
Recep: Abi gözlüğü vereyim mi?
Yılmaz: Yok yok. Sen biraz gariban göründüğün için onu kullan dedim. Ben böyle iyiyim zaten (Deyip havalı
hareketler yapmaya başlar)
Recep: Valla burdan
bakınca dişisini etkilemeye çalışan erkek türünde herhangi bir hayvan gibisin....
Yılmaz: Diyene bak sen gözlüğü takınca
bile bir şeye benzemedin!
Harun: (Ağzının kenarıyla) Bırakın lafı müşteri müşteri…
Müşteri Adam: (Sahneye girer) Kolay gelsin.
(Çerezlerden birini göstererek) Bunun kilosu ne kadar?
Yılmaz: (Adamı görmemezlikten gelir. Başka
şeylerle uğraşır.)
Müşteri Adam: (Yüksek sesle) Hop kaptan! Bakar
mısın?
Yılmaz: Aa pardon bu saatlerde çok yoğunuz
da. Görememişim kusura bakmayın. Buyurun ne istemiştiniz?
Müşteri Adam: (Boş dükkânı gözleriyle süzer ve
sinirli bir şekilde) Şu kabak çekirdeği diyorum, kilosu ne kadar?
Yılmaz: (hareketli bir sesle) Sadece ve
sadece 259 lira 99 kuruş efendim.
Müşteri Adam: 260 lira yani.
Yılmaz: Hayır efendim, 259 lira 99 kuruş.
Müşteri Adam: Çattık ya!
Yılmaz: Bu arada tam iki kilo kabak
çekirdeği alırsanız şu gördüğünüz halının metrekaresi size özel 480 lira yenine
sadece ve sadece 459 lira efendim.
Müşteri Adam: Ne alaka kardeşim? Çekirdek almaya
geldim. Ne yapacağım halıyı?
Yılmaz: Çekirdek yerken halının üzerine
kabukları düşürmez misiniz efendim?
Müşteri Adam: Evet de yani?
Yılmaz: İşte bu halı, dökülen kabukları
içerisine geçirmiyor efendim. Bu sayede kolaylıkla üzerinde temizlik
yapılabiliyor.
Müşteri Adam: Sen kimi kandırıyorsun bilader?
Salak mı var karşında?
Yılmaz: Estağfurullah efendim.
Müşterilerimiz bizim baş tacımızdır.
Müşteri Adam: Hadi git işine! Esnaf kazansın
diye geldik. Şu karşılaştığımız muameleye bak. (Deyip sahneden çıkar.)
Yılmaz: (Arkasından bağırır) Yanlış anladınız herhalde, hem daha çekirdek
çıtlatan kaşıktan bahsedecektim. Bekleyin lütfen.....
Harun: Eeee, bu sefer nerde hata yaptık?
Yılmaz: Abi vallahi anlamıyorum ya! Aynı
şeyi AVM'ler yapınca izdiham oluyor. Biz yapınca niye göze batıyor gerçekten
anlamıyorum!
Recep: O adamların bizden ayrı vardır bir
bildikleri ya. Her şeyi harfiyen sorup öğrenmek lazım.
Yılmaz: Ne yapacaksın? AVM’ye gidip
“Müdürünüzle konuşmak istiyorum.” mu diyeceksin?
Recep: Yok canım! Başka birine sormak
lazım.
Harun: Bilse bilse Müjgan abla bilir bunu.
Yılmaz: Abi sen de bir dur gözünü seveyim.
Müjgan Abla da Müjgan Abla…
(Derken sahneye Yusuf girer)
Recep: Oo Yusuf! Hayırdır bu saatte
nereden geliyorsun toprağım?
Yusuf: Hayır abi hayır. Yeni açılan
AVM'deki markette kasiyer olarak işe başladım.
(Gök gürlemesi sesi duyulur. Esnaflar üzgün haldedir)
Harun: Senin baban eski esnaflardan.
Başkasının kasiyeri olacağına babandan dükkânı devir alsaydın be oğlum. Niye
girdin o işe?
Yusuf: Yanlış anlamayın artık esnaflık
devri bitti be abi. Hem benim daha nişan var. Düğün var. Var da var. Garanti para
lazım.
Yılmaz: Oğlum baksana bu saatte yeni
dönüyorsun işten. Yağmur desen yağdı yağacak. Bir de üstüne sırılsıklam
ıslanacaksın. Böyle iş mi olur?
Yusuf: (Havaya bakar. Şaşırır) Ne yağmuru
abi? Hava günlük güneşlik.
Yılmaz: (Recep’e sessizce sorar) Oğlum bu
gök gürültüsü sesini neden sadece biz duyuyoruz?
Recep: (Sessizce) Dünya başımıza yıkılmak
üzere de ondan.
Yusuf: Nasıl abi anlamadım?
Harun: Ihım Yılmaz abin “Kendi işinde
istediğin zaman dükkânı kapatırsın. Bu saate kalmazsın” demek istedi.
Yusuf: Ha yok yok biz de zaten marketi
daha erken saatte kapatıyoruz ama en son sayım yapıyoruz. O çok zaman alıyor.
Recep: Ne sayımı?
Yusuf: Para sayıyoruz abi.
Yılmaz: He he ben de sayıyorum da 5 dakika
falan sürüyor.
Recep: Vay anasını! Adamlar para
kazanıyor bir de sayıyor be!
Yusuf: Valla hiç sormayın. Gün boyu
makineye “dit dit” ürün okutuyorsun. Kolun kopuyor. Bir de mesainin ardından
onca paranın hesabını yapıyorsun. Bayağı zorluyor adamı.
Harun: E o zaman yorgunsundur sen
aslanım. Biz seni tutmayalım. Hadi babana selam söyle
Yusuf: Aleyküm selam abi. Kolay gelsin
size. (Sahneden çıkar.)
Harun: Oğlum çocuğun yanında ne biçim
konuşuyorsunuz! Kıskanıyoruz falan zannedecek. Ayıp olacak
Recep: Kıskanıyoruz zaten abi. Ayrıca
ayıp da oldu. Çocuğu kovar gibi göndererek hiçbir şey engelleyemedin yani.
Yılmaz: Tabii ya! Buldum abi buldum.
Marketlerdeki ürünlerin kasada geçirildiği cihazdan yok bizde. Ondan fiyatlarımıza
itiraz ediliyor. Söylediklerimiz dikkate alınmıyor
Harun: Tek sorun bu mu sence?
Yılmaz: Bilmiyorum abi ama deneyerek
öğrenebiliriz.
Recep: Nereden bulacağız ki bu aleti?
Yılmaz: Bulmayacağız. Yani bir süreliğine,
ürünü telefona okutup sanki telefonumuz o cihazın işini yapıyormuş gibi
davranacağız. Bu şekilde pazarlık yapamayacaklar. Biz de indirim yapmak zorunda
olmayacağız.
Recep: (Sahne girişine bakarak) Aha
müşteri geliyor! Bu sefer de Harun abi denesin o zaman
Yılmaz: Hadi abi! Ne yapman gerektiğini
biliyorsun. Telefonu çıkar telefonu.
Harun: Dur bi’ ya heyecanlandırma adamı!
(Sofia sahneye girer.
Harun'a doğru yaklaşır. Harun cebinden telefonu çıkarmakla uğraşmaktadır.)
Sofia: Hi! Can you speak English?
Harun: Iıı yes yes.
Yılmaz: Emin misin abi?
Harun: What is your name?
Recep: Abi ismini ne yapacaksın ya?
Harun: Ne biliyim oğlum? Bildiğim tek
şeyi söyledim işte. Bundan sonrası yok bende
Sofia: I am Sofia. Ben gitmek istiyor
Sultan Ahmet
Recep: (Heyecanla) Aa yok artık! Sofia
dedi. Cami dedi. Sultan Ahmet'e gidip Müslüman olacak herhalde. Bu senin Sofia
abi işte!
Harun: (heyecanla) Safiye’m buralara
kadar benim için mi geldin? Hoş geldin! E ben seni götürürüm camiye. Abdestin
var mı?
Yılmaz: Yavaş abi yavaş. Bu ne acele?
Harun: Ha doğru doğru. Önce şehadet
getirmesi lazım. Safiye’m şimdi beni tekrar et tamam mı? Eşhedü enla…
Sofia: No, ben anlamıyor (Sahne girişine
dönüp bağırır) Michael, Michael. Please come here
(Michael sahneye girer)
Sofia: Bu benim ımm bu benim aşkim aşkim
(Daha önce duyulan gök
gürleme sesi yeniden duyulur.)
Harun: (Recep'e bakarak) Aşkım mı dedi o?
Recep: Yok abi aşkim dedi. 2 kere
Harun: (Sofia ya yaklaşarak) Ne yaptın
sen bize Safiye’m? Neden böyle oldu, daha başlamadan neden bitti Safiye?
Sofia: Ben seni anlamıyor
Harun: Ben de seni anlamıyor Safiye, ben
de seni anlamıyor. Meryem'e Mikail'e ne diyeceğim ben şimdi?
Sofia: Ben anlamıyor
anlamıyor.
Harun: Anlamazsın tabii. Benjamin diyorum
Safiye Benjamin yetim kaldı.
Michael: Hey! What is your problem?
Harun: Konunun seninle bir alakası yok
Mikail sen karışma!
(Eliyle Micheal'ı hafif
ittirir. Micheal asabileşir.)
Yılmaz: (Harun'u kolundan çekip tabureye
oturtur.) Gel abi gel. Otur şöyle. Sakin ol. Recep gönder sen şunları ya....
Recep: (Sofia ve Micheal'a sahne dışını
göstererek.) Hadi kardeşim hadi. Yürüyerek go yürüyerek go. (Turistler sahneden
çıkar.)
Yılmaz: (Harun’a) Bu senin Sofia değildir abi.
İsim benzerliği işte. Aynı bizdeki gibi onlarda da aynı ismi bir sürü kişiye
veriyorlar. Niye üzülüyorsun ki?
Harun: Yok işte olmuyor olmuyor. Ne
hayırlı bir işim olacak ne de hayırlı bir eşim. Gideceğim buralardan diye
boşuna mı diyorum? Hadi bu Sofia benim Safiye’m değil. Yuva kurmayı bir yana
bıraktım. Sabahtan beri yapmadığımız numara kalmadı. Hani müşteri nerde? Hani
nerde bu millet? Tek kuruş kazanamadık tek kuruş!
Recep: Al benden de o kadar. Tamam çok
bir numara denemedik ama yaptıklarımız da hiç tutmadı ya! Benden söylemesi
hiçbir zaman o büyük AVM'ler gibi olamayacağız
Yılmaz: Niye onlar gibi olalım ki?
Recep: E sen demedin mi oğlum. Yok efendim cool
ol, pazarlığa müsaade etme falan filan diye....
Yılmaz: Tamam belki tutar diye 2-3 numara
denedik ama anladık ki öyle olmuyor. Hem biz esnafız abi. Anlamayız öyle
samimiyetsiz işlerden.
Harun: Öyle tabi. Bizim işçimiz,
hizmetçimiz olmaz oğlum. Zaman gelir çırağımız olur zaman gelir öz evladımızdan
öte olur
Yılmaz: Küsuratları da sevmeyiz ki. Helal olsun deriz. Sadaka niyetine veririz
Recep: Bak mesela veresiye defterine yazarız
ama zamanı gelince o defteri yırtmayı da biliriz.
Yılmaz: Muhteşem fırsat, efsane indirim
bilmesek de “Üstünde yoksa canın sağ olsun.” demesini biliriz.
Harun: Bu arada küçücük dükkanlarımıza kocaman
oyun parkları koyamayız ama bir tane gofret ikram edip çocuk sevindirmesini de
biliriz.
Yılmaz: Burada hem ticaret yapıyoruz hem
de mahallelinin komşusuyuz. İnsan AVM'lere güvenip de okul çıkışı çocuğa versin
diye evinin anahtarını emanet edebilir mi?
Recep: Esnafız abi biz esnaf! Koca koca
reyonlarımız yok ama reyonlardan büyük kalbimiz var kalbimiz.
(Gösterinin başında duyulan
gök gürlemesi son bir kez daha duyulur. Bu esnada Müjgan penceresinde görünür)
Müjgan Abla: Çocuklar! Gök yere
indi inecek. Yağmurda çamurda ıslanıp üşüteceksiniz şimdi. Hadi kapatın gelin.
Tarhana yaptım. Sıcak sıcak içersiniz. İçiniz ısınır
Yılmaz: Bir dakika bir dakika! Hani o gök
gürlemesini sadece biz duyuyorduk?
Harun: Oğlum sence şu an konu bu olabilir
mi? Tarhana diyor tarhana. Müjgan Abla’nın tarhanası ya!
Yılmaz: Off sıcak sıcak tarhana be! Hadi
hadi toplanın. (Deyip dükkanının önünü toparlamaya başlar.)
Recep: Bir dakika bir dakika! AVM’den
aldığı tarhanayı bize içirerek gönlümüzü almaya çalışıyor olabilir.
Müjgan Abla: AVM’den tarhana mı
alınır be! Köyden getirdim.
Recep: Hadi beyler hadi ama! Hala niye
sallanıyorsunuz? Kadın tarhana yaptım diyor tarhana!
(Esnaflar heyecanla
dükkanlarını toparlayıp sahneden çıkarlar. Sahne kararır. Perde kapanır)
SON
Çok uğraştım baya uzun ama iyiydi elim kırıldı
YanıtlaSilo kadar güzelki okulda gösterisini yapacağız bir kaç değişikliklerde yaptık o kadar güzel olacakki
YanıtlaSil