AVM AÇILMIŞ ESNAF ŞAŞIRMIŞ

Bulundukları mahalleye AVM açılmasıyla ne yapacağını şaşıran üç esnafın hikayesi...


Uyarı: Oyunu sahnelemeden önce mail yoluyla veya İnstagram üzerinden iletişime geçip izin istemeniz rica olunur. Oyun hakkındaki görüş ve önerilerinizi de bu sayfanın en altında yorum olarak ya da mail / instagram yoluyla belirtebilirsiniz. Keyifli okumalar dilerim...


Aşağıdaki mail adresinden bana ulaşabilirsiniz.

ahmet736arslan@gmail.com

Yeni yayınladığım oyunlardan anında haberdar olmak ve iletişime geçmek için İnstagram'dan takip edebilirsiniz. 👇


Ya da buraya tıklayarak siteye abone olabilir ve yeni içeriklerden e-posta yoluyla haberdar olabilirsiniz.


Oyun yazma sürecimle ilgili videolar paylaştığım kanalımı aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz.👇




KARAKTERLER

Harun: Halı ve kilim satar. Esnaflar arasında yaşça en büyük olanıdır. Esmerdir. Hiç evlenmemiş ve çocuğu olmamıştır. Eş ve çocuk özlemi çeker.
Recep: Kuru yemiş dükkânı vardır. Esnaflar arasında yaşça en küçük olanıdır. Saf ve muzip bir karaktere sahiptir. Bekardır.
Yılmaz: Çatal, kaşık, tabak gibi küçük ev eşyaları satar. Esnaflar zor duruma düştüğünde yeni fikirleri sunan hep o olur. Evli ve çocuk sahibidir.
Müjgan Abla: Yaşça esnaflardan büyüktür. Esnafların sahip olduğu 3 dükkânın üstündeki dairede oturmaktadır. Mahalledeki tüm olan bitenden haberdardır. Yalnız yaşamaktadır.
Sofia: Adres soran turisttir.
Michael: Sofia’nın eşidir. Asabidir.
Yusuf: Yeni açılan AVM'deki markette kasiyer olarak çalışmaktadır. 20-30 yaşlarındadır. Evlilik hazırlığı yapmaktadır. Babası mahallenin eski esnaflarındadır.
Müşteriler: Oyunda biri erkek biri kadın olmak üzere 2 müşteri vardır.

SAHNE
(Sahnede yan yana bulunan 3 farklı dükkânın tabelası görünmektedir. Dükkanlarda kuruyemiş, halı-kilim ve küçük ev eşyaları satılmaktadır. Kapıların önünde dükkânın ürünlerinden birkaçı sergilenmektedir. Her dükkânın önünde sahibinin oturduğu tabureler bulunmaktadır. Dükkanların üstünde 1 adet pencere görünmektedir. 3 esnaf dükkanlarının önünde oturur haldeyken konuşmaya başlarlar.)
Recep: Sabahtan beri bir paket kuru yemiş satamadım be! Tamam anlıyorum. Artık herkes çok yoğun ama hiç mi çekirdek çitleyen kalmadı arkadaş?

Harun: Al benden de o kadar. İnsanlar artık evine halı bile sermiyor ki. Ayakkabıyla bir oraya bir buraya...
Yılmaz: Hadi diyelim ki halı ve çekirdek olmasa da olur ama kaç gündür bir takım çatal-kaşık satamadım. Millet medeniyeti bırakıp yemekleri elleriyle mi yemeye başladı bilader?
Harun: Nerede bu insanlar sormak lazım birine. Bilse bilse bizim Müjgan abla bilir bunu.
Recep: Nereden bilecek o bunak karı ya!
Yılmaz: Öyle deme. Benim ortanca oğlanın doğum haberini o söyledi bana
Recep: Sen de abartmışsın be! İnsanın doğacak çocuğundan haberi olmaz mı?
Yılmaz: Ya benim çocuklar arka arkaya gelince ben bi' ara takip etmeyi bıraktım biliyor musun?
Harun: Bak doğacak çocuktan babasının bile haberi yok ama Müjgan ablanın gözünden kaçmamış. Bilir abi o kadın. Onun kulağı delik. (Dükkânın üstündeki pencereye bağırır) Müjgan abla! Müjgan abla!
Müjgan Abla: Geldim geldim. (Dedikten sonra üstteki pencerede görünür) Bir ihtiyacım yok Boşuna bağırmayın.
Harun: Hayırdır ablam. Ankara'dan çocuklar mı geldi?
Müjgan Abla: Yok be nerde! Aşağı mahalleye kocaman AVM açılmış eczaneden tut markete kadar her bir şey var içinde. Tüm ihtiyaçlarımı aldım çok şükür
Harun: Ne dedin abla? (Sesi titrer)
Müjgan Abla: AVM açılmış AVM. A'dan Z'ye her şey var diyorum. Vallahi bundan sonra hep oraya gideceğim.
Yılmaz: Eskiden önümüzden market poşeti geçirmeye utanırdın da karşı kaldırıma geçerdin be abla! Ne oldu sana? Utanmasan dükkanları kapatın diyeceksin.
Müjgan Abla: Ne yalan söyleyeyim ben olsam kapatırdım.
Yılmaz: Ha utanmazım diyorsun yani.
Müjgan Abla: Ne utanacağım be! Utanacak bir şey olsa senin karın utanırdı.
Yılmaz: Ne diyorsun abla sen?
Müjgan Abla: E seninkiyle beraber gittik AVM’ye.
Yılmaz: Ah Neriman ah!
Müjgan Abla: Hadi işim gücüm var oyalamayın beni! (Deyip evine geri girer)
Yılmaz: Duydunuz mu? Neriman bile gitmiş ya!
(Gök gürültüsü ve şimşek çakma sesi duyulur. 3 esnaf da üzgündür)
Recep: Bittik biz bittik. Demek buraya da geldi büyük AVM'ler.
Harun: Bana yol göründü beyler. Harun abiniz buralardan gider.
Yılmaz: Olur mu abi hemen öyle pes etmek? Yakışır mı bize?
Harun: Eşim yok. Çoluk yok çocuk yok. Yalnız bir adamım ben. Bir tane dükkanım vardı. Belli ki artık ondan da hayır yok bana. Satıp gideceğim. Ne diye durayım buralarda?
Recep: İyi de abi nereye gideceksin bu yaştan sonra?
Harun: Bakma yaşlı olduğuma çok güzel hayallerim var be oğlum. Önümüz yaz. Alanya’ya gideceğim.
Yılmaz: Allah Allah ne yapacaksın abi orda?
Harun: (Bir anda hareketlenir heyecanla anlatmaya başlar. Dükkânı gösterir) Bundan gelen parayla alacağım bir seyyar dondurma arabası. Süreceğim Kleopatra plajına. Turist dolu oğlum orası. Hem onlar AVM ye doymuş. Yöresel lezzet arıyorlar. Yüzecek yüzecek gelip benden dondurma alacaklar
Yılmaz: Bir kere Dondurma Maraş’ın lezzeti. Alanya ne alaka? Abi kusura bakma ama hayalinde tutarsızlıklar var. Ben devamını dinlemeyeceğim.
Recep: (Heyecanla) Sonra abi, sonra ne olacak?
Harun: Sonra mı? (Hafif gülümseyerek) Bir gün bembeyaz sarışın İngiliz bir hatun çıkacak denizden. Gelecek benden dondurma almaya. Anlamayacağız tabi birbirimizi. Ben de hemen külah şakaları yapmaya başlayacağım. Kelimelerle değil kahkahalarla anlaşacağız
Recep: (Heyecanını kaybeder, alay ederek) Sonra sahile oturup 'Akdeniz Akşamları' söylersiniz. Gemi tutup havai fişek de patlatırsın değil mi abi?
Harun: Bak bu benim aklıma gelmemişti. Güzel fikirmiş.
Yılmaz: Abi, sen bize maç izliyorum derken aşklı meşkli yaz dizisi mi izliyordun?
Recep: Koskoca Harun abinin içinden liseli genç kız çıktı ya.
Harun: (Sanki onları hiç duymuyormuş gibi hayal aleminde anlatmaya devam eder.) Şakalar gülüşmeler derken âşık olacağız haliyle. Adı da Sofia olacak ama ben onu Safiye’m diye seveceğim
Recep: O karıya 'Safiye' dediğin gün çirkinleşir benden söylemesi.
Harun: 3 tane çocuğumuz olacak en küçüğü yaramaz Mikail, ben Mikail diye seveceğim o da Michael diye. Ortancası kızımız Meryem, ben Meryem diyeceğim o da Maria diyecek. En büyüğü abileri Bünyamin. Ben Bünyamin, o da Benjamin diyecek. Çocuklarının adını söylerken zorlanmayacak Safiye’m. Aynı anaları gibi sarışın olacaklar tenleri de benim gibi yanık olacak.
Yılmaz: Al işte şimdi de sarışın, yanık tenli dedi (Recep’e dönerek)
Recep: Basbayağı Cennet Mahallesi Sultan
Yılmaz: Cennet Mahalesi’nin tekrar bölümlerine de sıra geldiyse Harun abi Beşiktaş’ın hiçbir maçını izlememiştir.
Recep: ‘O pozisyon kırmızı kartlık değildi be oğlum!’ dediği maçta hiç kırmızı kart çıkmamıştı. O zaman işkillenmiştim zaten.
Yılmaz: Maç izliyorum dediğin akşamlar ne yapıyordun abi? Anlatsana.
Harun: (Hala duymazlıktan gelir) Akşamına imam bayıldı yapacak Safiye’m. Ben de jest olsun diye yemekten sonra papaz kaçtı oynayacağım çocuklarla.
Recep: Dinlerin kardeşliği diyorsun
Harun: Yok oğlum yok. Tesettüre girecek Safiye’m.5 vakit namaz kılacak. Tabi ya!
Recep: Yıllardır yabancı kadın alan her erkeğin ilk emeli yemin ediyorum. (Yılmaz a dönüp sesini incelterek) Bütün erkekler aynı (Harun'a dönerek) hepiniz aynısınız hepiniz
Yılmaz: (Sesini incelterek) Bi şey diyim mi? Biz bu hayalin tam olarak neresindeyiz?
Harun: Bayramlarda koşa koşa anamgilin elini öpmeye gidecek. Sonra buraya dükkâna geleceğiz. Beraber halı satacağız, kilim satacağız…
Yılmaz: Hangi dükkânda? O dükkânı satmıştık hikâyenin başında.
Recep: Oo abi senin kafan çok karışık.
Yılmaz: Bak ne diyeceğim Bırak Sofia Sofia olarak kalsın da (Bir anda hareketlenip heyecanla anlatmaya başlar.) gelin birleştirelim ulan dükkanları! Mahallenin 3 dükkanlı ilk AVM’si olalım. Çalışalım, kazanalım büyüyelim. Ülkenin her yerine şube açıp zincir mağaza yapalım
Harun: Oğlum biz yapsak yapsak salavat zinciri yaparız. Dur bi' gözünü seviyim ya.
Recep: Neden olmasın be abi? Neyimiz eksik bizim o AVM'lerden?
Harun: Adamların market arabası diye verdiği şey, bizim dükkanlardan büyük ya. Olmaz bu fikir.
Yılmaz: Abi dur hemen kestirip atma. Ne yapmamız gerektiğini biliyorum. Her şeyi ayak üstü planladım. Çok büyüyeceğiz inanın bana. Bir kere güvenin ya. Var mısınız?
Recep: Ben varım be! Bu saatten sonra kaybedecek neyimiz var?
Harun: Anlat hadi anlat ne yapacağız?
Yılmaz: Çok basit. Cool olcaz
Harun: Al işte. Bunun ayak üstü yaptığı plandan ne beklenir ki zaten.
Recep: Ne diyorsun oğlum?
Yılmaz: Hemen alay etmeyin bi' dinleyin ya! Büyük AVM’lerde marketlerde hiç görmediniz mi? Kasiyerler, danışmanlar, reyon görevlileri yüzüne bile bakmaz insanların. Bize bak bir de. Müşteri gördük mü affedersin meme gören köpek yavrusuna dönüyoruz. Çözüm basit abi cool olcaz. İnanmıyorsanız gelin deneyelim. Recep al sen şu güneş gözlüklerini. Cool ol abi biraz
Recep: Yok yok olmaz! Siyah camlı gözlük takınca etraf kararıyor ya Yeşilçam'a bağlıyorum ben. Küçüklükten beri böyle. Kendimi filmde gibi hissediyorum. Hayatta takmam onu. Bak mahvederim her şeyi.
Yılmaz: Saçmalama lan! (Sahne girişine bakar) Çabuk ol çabuk müşteri geliyor. Tak hemen şunu. Bu müşteriyle sen ilgilen sonra sırayla biz de deneriz. Hadi göreyim seni! Cool ol cool
(Recep istemeyerek gözlüğü takar. Bir müşteri kadın sahneye girer)
Müşteri Kadın: (Recep'in kuru yemiş dükkanının önüne gelir. Oradaki kuru yemişlerden ağzına atar.) Kolay gelsin Recep abi. Bunun kilosu 32'ymiş de bana 30 olur değil mi?
Recep: (Yeşilçam edasıyla) N'ayır N'olamaz
Müşteri Kadın: Aşk olsun abi. Ben sürekli buradan alıyorum.
Recep: Yalan söylüyorsun yalan!
Müşteri Kadın: (Ağlamaklı) Çocuklar çok seviyor be abi. Param da yetmez ki. Sen bari bir kolaylık sağla.
Recep: Rica ediyorum duygularımla oynamayınız.
Müşteri Kadın: (Bir anda sinirlenir) Aa deli mi ne? Seninle mi uğraşıcam be! Satmazsan satma. Esnafın da suyu çıkmış. Nerde o eski esnaflar? (Diye söylenerek sahneden çıkar)
Recep: Lutfen haddinizi bilin lutfen! (Müşterinin gittiğini görür) Oo tanrım ne kadar da bedbahtım!
Harun: (Recep'in yanına gelir) Naptın oğlum sen naptın ha?
Recep: N'allahım! Sen, sen! Bu ses N’olamaz?
Harun: Çıkar lan şunu (Gözlüğü çekip çıkarır)
Recep: (Normale döner) Ama ben sizi uyarmıştım. Dedim ben size takmayayım diye. Alın işte gitti müşteri.
Yılmaz: Dur bi’ sakin ol ya. Moral bozmak yok.
Recep: Ya ben onu 30'u bırak 25 ten bile verirdim be!
Yılmaz: Yanlış işte oğlum yanlış. Hala anlamıyorsun. Bundan sonra pazarlık, samimiyet, indirim yok. Hem zaten bizim fiyatlarımız küsurlu olması lazım. Aynı o koca AVM'lerdeki gibi. Hatta özel indirimli ürünlerimiz falan da olmalı.
Harun: Müşteri geliyor müşteri. Yılmaz, o zaman bununla sen ilgilen de öğret oğlum şu işi bize!
Yılmaz: Tamam siz bana bırakın.
Recep: Abi gözlüğü vereyim mi?
Yılmaz: Yok yok. Sen çok gariban göründüğün için onu kullan dedim. Ben böyle iyiyim zaten (Deyip havalı hareketler yapmaya başlar)
Recep: Valla pek bilemedim. Buradan bakınca dişisini etkilemeye çalışan Arizona kertenkelesine benziyorsun.
Yılmaz: Diyene bak sen gözlüğü takınca bile bir şeye benzeme…
Harun: (Ağzının kenarıyla) Bırakın lafı müşteri müşteri…
Müşteri Adam: (Sahneye girer) Kolay gelsin. (Çerezlerden birini göstererek) Bunun kilosu ne kadar?
Yılmaz: (Adamı görmemezlikten gelir. Başka şeylerle uğraşır.)
Müşteri Adam: (Yüksek sesle) Hop kaptan! Bakar mısın?
Yılmaz: Aa pardon bu saatlerde çok yoğunuz da. Görememişim kusura bakmayın. Buyurun ne istemiştiniz?
Müşteri Adam: (Boş dükkânı gözleriyle süzer ve sinirli bir şekilde) Şu kabak çekirdeği diyorum, kilosu ne kadar?
Yılmaz: (hareketli bir sesle) Sadece ve sadece 29 lira 99 kuruş efendim.
Müşteri Adam: 30 lira yani.
Yılmaz: Hayır efendim 29 lira 99 kuruş.
Müşteri Adam: Çattık ya!
Yılmaz: Bu arada tam iki kilo kabak çekirdeği alırsanız şu gördüğünüz halının metrekaresi size özel 80 lira yenine sadece ve sadece 59 lira 99 kuruş efendim.
Müşteri Adam: Ne alaka kardeşim? Çekirdek almaya geldim. Ne yapacağım halıyı?
Yılmaz: Çekirdek yerken halının üzerine kabukları düşürmez misiniz efendim?
Müşteri Adam: Evet de yani?
Yılmaz: İşte bu halı, dökülen kabukları içerisine geçirmiyor efendim. Bu sayede kolaylıkla üzerinde temizlik yapılabiliyor.
Müşteri Adam: Sen kimi kandırıyorsun bilader? Salak mı var karşında?
Yılmaz: Estağfurullah efendim. Müşterilerimiz bizim baş tacımızdır.
Müşteri Adam: Hadi git işine! Esnaf kazansın diye geldik. Olaya bak. (Deyip sahneyi terk eder)
Yılmaz: (Arkasından bağırır) Daha çekirdek çıtlatan kaşıktan bahsedecektim. Bekleyin lütfen
Harun: Evet, bu sefer nerede hata yaptık?
Yılmaz: Abi vallahi anlamıyorum ya! Aynı şeyi AVM'ler yapınca izdiham oluyor. Biz yapınca niye göze batıyor gerçekten anlamıyorum!
Recep: O adamların bizden ayrı vardır bir bildikleri ya. Her şeyi harfiyen sorup öğrenmek lazım.
Yılmaz: Ne yapacaksın? AVM’ye gidip “Müdürünüzle konuşmak istiyorum.” mu diyeceksin?
Recep: Yok canım! Başka birine sormak lazım.
Harun: Bilse bilse Müjgan abla bilir bunu.
Yılmaz: Abi sen de bir dur gözünü seveyim. Müjgan Abla da Müjgan Abla…
(Derken sahneye Yusuf girer)
Recep: Oo Yusuf! Hayırdır bu saatte nereden geliyorsun toprağım?
Yusuf: Hayır abi hayır. Yeni açılan AVM'deki markette kasiyer olarak işe başladım.
(Gösterinin başında duyulan gök gürlemesi yeniden duyulur esnaflar yine üzgün haldedir)
Harun: Senin baban eski esnaflardan. Başkasının kasiyeri olacağına babandan dükkânı devir alsaydın be oğlum. Niye girdin o işe?
Yusuf: Olur mu be abi! Artık esnaflık devri bitti. Hem benim daha nişan var. Düğün var. Var da var. Garanti para lazım.
Yılmaz: Oğlum baksana bu saatte yeni dönüyorsun işten. Yağmur desen yağdı yağacak. Bir de üstüne sırılsıklam ıslanacaksın. Böyle iş mi olur?
Yusuf: (Havaya bakar. Şaşırır) Ne yağmuru abi? Hava günlük güneşlik.
Yılmaz: (Recep’e sessizce sorar) Oğlum bu gök gürültüsü sesini neden sadece biz duyuyoruz?
Recep: (Sessizce) Dünya başımıza yıkılmak üzere de ondan.
Yusuf: Nasıl abi anlamadım?
Harun: Ihım Yılmaz abin “Kendi işinde istediğin zaman dükkânı kapatırsın. Bu saate kalmazsın” demek istedi.
Yusuf: Ha yok yok biz de zaten marketi daha erken saatte kapatıyoruz ama en son sayım yapıyoruz. O çok zaman alıyor.
Recep: Ne sayımı?
Yusuf: Para sayıyoruz abi.
Yılmaz: He he ben de sayıyorum da 5 dakika falan sürüyor.
Recep: Vay anasını! Adamlar para kazanıyor bir de sayıyor be!
Yusuf: Valla hiç sormayın. Gün boyu makineye “dit dit” ürün okutuyorsun. Kolun kopuyor. Bir de mesainin ardından onca paranın hesabını yapıyorsun. Bayağı zorluyor adamı.
Harun: E o zaman yorgunsundur sen aslanım. Biz seni tutmayalım. Hadi babana selam söyle
Yusuf: Aleyküm selam abi. Kolay gelsin size. (Sahneden çıkar.)
Harun: Oğlum çocuğun yanında ne biçim konuşuyorsunuz! Kıskanıyoruz falan zannedecek. Ayıp olacak
Recep: Kıskanıyoruz zaten abi. Ayrıca ayıp da oldu. Çocuğu kovar gibi göndererek hiçbir şey engelleyemedin yani.
Yılmaz: Tabii ya! Buldum abi buldum. Marketlerdeki ürünlerin kasada geçirildiği cihazdan yok bizde. Ondan fiyatlarımıza itiraz ediliyor. Söylediklerimiz dikkate alınmıyor
Harun: Tek sorun o mu sence?
Yılmaz: Bilmiyorum abi ama deneyerek öğrenebiliriz.
Recep: Nereden bulacağız ki bu aleti?
Yılmaz: Bulmayacağız. Yani bir süreliğine, ürünü telefona okutup sanki telefonumuz o cihazın işini yapıyormuş gibi davranacağız. Bu şekilde pazarlık yapamayacaklar. Biz de indirim yapmak zorunda olmayacağız.
Recep: (Sahne girişine bakarak) Aha müşteri geliyor! Bu sefer de Harun abi denesin o zaman
Yılmaz: Hadi abi! Ne yapman gerektiğini biliyorsun. Telefonu çıkar telefonu.
Harun: Dur bi’ ya heyecanlandırma adamı!
(Sofia sahneye girer. Harun'a doğru yaklaşır. Harun cebinden telefonu çıkarmakla uğraşmaktadır.)
Sofia: Hi! Can you speak English?
Harun: Iıı yes yes.
Yılmaz: Emin misin abi?
Harun: What is your name?
Recep: Abi ismini ne yapacaksın ya?
Harun: Ne biliyim oğlum? Bildiğim tek şeyi söyledim işte. Bundan sonrası yok bende
Sofia: I am Sofia. Ben gitmek istiyor Sultan Ahmet
Recep: (Heyecanla) Aa yok artık! Sofia dedi. Cami dedi. Sultan Ahmet'e gidip Müslüman olacak herhalde. Bu senin Sofia abi işte.
Harun: (heyecanla) Safiye’m buralara kadar benim için mi geldin? Hoş geldin! E ben seni götürürüm camiye. Abdestin var mı?
Yılmaz: Yavaş abi yavaş. Bu ne acele?
Harun: Ha doğru doğru. Önce şehadet getirmesi lazım. Safiye’m şimdi beni tekrar et tamam mı? Eşhedü enla…
Sofia: No, ben anlamıyor (Sahne girişine dönüp bağırır) Michael, Michael. Please come here
(Michael sahneye girer)
Sofia: Bu benim ımm bu benim aşkim aşkim
(Daha önce duyulan gök gürleme sesi yeniden duyulur.)
Harun: (Recep'e bakarak) Aşkım mı dedi o?
Recep: Yok abi aşkim dedi. 2 kere
Harun: (Sofia ya yaklaşarak) Ne yaptın sen bize Safiye’m? Neden böyle oldu, daha başlamadan neden bitti Safiye?
Sofia: Ben seni anlamıyor
Harun: Ben de seni anlamıyor Safiye, ben de seni anlamıyor. Meryem'e Mikail'e ne diyeceğim ben şimdi?
Sofia: Ben anlamıyor anlamıyor.
Harun: Anlamazsın tabii. Benjamin diyorum Safiye Benjamin yetim kaldı.
Michael: Hey! What is your problem?
Harun: Konunun seninle bir alakası yok Mikail sen karışma!
(Eliyle Micheal'ı hafif ittirir. Micheal asabileşir.)
Yılmaz: (Harun'u kolundan çekip tabureye oturtur.) Gel abi gel. Otur şöyle. Sakin ol. Recep gönder sen şunları.
Recep: (Sofia ve Micheal'a sahne dışını göstererek.) Hadi kardeşim hadi. Yürüyerek go yürüyerek go. (Turistler sahneden çıkar.)
Yılmaz: (Harun’a) Bu o Sofia değil ya. İsim benzerliği işte. Aynı bizdeki gibi onlarda da aynı ismi bir sürü kişiye veriyorlar. Niye üzülüyorsun ki?
Harun: Yok işte olmuyor olmuyor. Ne hayırlı bir işim olacak ne de hayırlı bir eşim. Gideceğim buralardan diye boşuna mı diyorum? Hadi bu Sofia benim Safiye’m değil. Yuva kurmayı bir yana bıraktım. Sabahtan beri yapmadığımız numara kalmadı. Hani müşteri nerde? Hani nerde bu millet? Tek kuruş kazanamadık tek kuruş!
Recep: Al benden de o kadar. Tamam çok bir numara denemedik ama yaptıklarımız da hiç tutmadı ya! Benden söylemesi hiçbir zaman o büyük AVM'ler gibi olamayacağız
Yılmaz: Niye onlar gibi olalım ki?
Recep: E sen demedin mi yok efendim cool ol, pazarlığa müsaade etme diye
Yılmaz: Tamam belki tutar diye 2-3 numara denedik ama anladık ki öyle olmuyor. Hem biz esnafız abi. Anlamayız öyle samimiyetsiz işlerden.
Harun: Tabi ya. Bizim işçimiz, hizmetçimiz olmaz oğlum. Zaman gelir çırağımız olur zaman gelir öz evladımızdan öte olur
Yılmaz: Küsuratları sevmeyiz abi biz. Helal olsun deriz. Sadaka niyetine veririz
Recep: Bak, veresiye defterine yazarız ama zamanı gelince o defteri yırtmayı da biliriz.
Yılmaz: Muhteşem fırsat, efsane indirim bilmesek de “Üstünde yoksa canın sağ olsun.” demesini biliriz.
Harun: Küçücük dükkanlarımıza kocaman oyun parkları koyamayız ama bir tane gofret ikram edip çocuk sevindirmesini de biliriz.
Yılmaz: Burada hem ticaret yapıyoruz hem de mahallelinin komşusuyuz. İnsan AVM'lere güvenip de okul çıkışı çocuğa versin diye evinin anahtarını emanet edebilir mi?
Recep: Esnafız abi biz. Koca koca reyonlarımız yok ama reyonlardan büyük kalbimiz var kalbimiz.
(Gösterinin başında duyulan gök gürlemesi son bir kez daha duyulur. Bu esnada Müjgan penceresinde görünür)
Müjgan Abla: Esnaflar! Gök yere indi inecek. Yağmurda çamurda ıslanıp üşüyeceksiniz şimdi. Hadi kapatın gelin. Tarhana yaptım. Sıcak sıcak içersiniz. İçiniz ısınır
Yılmaz: Bir dakika bir dakika! Hani o gök gürlemesini sadece biz duyuyorduk?
Harun: Oğlum sence şu an konu bu olabilir mi? Tarhana diyor tarhana. Müjgan Abla’nın tarhanası ya!
Yılmaz: Off sıcak sıcak tarhana be! Hadi hadi toplanın. (Deyip dükkanının önünü toparlamaya başlar.)
Recep: Bir dakika bir dakika! AVM’den aldığı tarhanayı bize içirerek gönlümüzü almaya çalışıyor olabilir.
Müjgan Abla: AVM’den tarhana mı alınır be! Köyden getirdim.
Recep: Hadi beyler hadi ama! Hala niye sallanıyorsunuz? Kadın tarhana yaptım diyor tarhana
(Esnaflar heyecanla dükkanlarını toparlayıp sahneden çıkarlar. Sahne kararır. Perde kapanır)
SON

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.