MUTLULUK A.Ş.

Uzun süredir depresyonda olan Serkan, bu durumdan kurtulmak için kurgusal kutlama organizasyonları düzenleyen Mutluluk A.Ş. ile tanışır.

Uyarı: Oyunu sahnelemeden önce mail yoluyla veya İnstagram üzerinden iletişime geçip izin istemeniz rica olunur. Oyun hakkındaki görüş ve önerilerinizi bu sayfanın en altında yorum olarak ya da mail / instagram yoluyla belirtebilirsiniz. Keyifli okumalar dilerim...


Aşağıdaki mail adresinden bana ulaşabilirsiniz.

ahmet736arslan@gmail.com

Yeni yayınladığım oyunlardan anında haberdar olmak ve iletişime geçmek için İnstagram'dan takip edebilirsiniz. 👇


Ya da buraya tıklayarak siteye abone olabilir ve yeni içeriklerden e-posta yoluyla haberdar olabilirsiniz.


Oyun yazma sürecimle ilgili videolar paylaştığım kanalımı aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz.👇


KARAKTERLER

Serkan: 30-35 yaşlarındadır. Evli değildir. İşsizdir. Tek başına yaşamaktadır.

Mut: Mutluluk A.Ş'de patrondan sonraki en yetkili kişidir. Erkek ya da kadın olabilir.

Lu: Mutluluk A.Ş. çalışanıdır. Hafızası zayıftır. Yaptığı işi pek umursamaz. Her zaman rahat ve kaygısızdır. Erkek ya da kadın olabilir.

Luk: Mutluluk A.Ş. çalışanıdır. Çalışkan ve disiplinlidir. Yaptığı işe çok önem verir. Kurallara uymakta çok titizdir. Erkek ya da kadın olabilir.

Mutlu: Mutluluk A.Ş.’nin patronudur.

Derman: Mutluluk Bakanlığı’nda çalışmaktadır.

DuTa: Yapay Zeka temelli Duygu Tasarımcısıdır. Sadece sesi duyulmaktadır. Erkek ya da kadın olabilir.

Haber Spikeri: Sadece sesi duyulmaktadır. Erkek ya da kadın olabilir.

Yaşam Koçu: Mutluluk ile ilgili videolar üreten yaşam koçudur. Sadece sesi duyulmaktadır. Erkek ya da kadın olabilir.



SAHNE 1

Sahne Serkan’ın evidir. Sahnede bir adet ikili, 2 adet tekli koltuk vardır. Sahnenin seyirciye göre sağında evin dış kapısı bulunmaktadır. Seyirciye göre solunda ise bir adet masa vardır. Masanın üstünde nostaljik bir radyo vardır. Sahnenin seyirciye göre sağ arka tarafında altın bir yüzüğün olduğu büyük bir tablo asılıdır.

(Mut sahneye girer. Elinde “İyi ki doğdun, iyi ki varsın, nice senelere” vs yazan afişler vardır. Birkaç tane konfeti paketini de masaya bırakır. Etrafa göz gezdirir.)

Mut: (İçeri seslenir) Gelmek üzere hala hiçbir şey hazır değil… Hani balonlar nerde?

(Lu elinde şişirilmemiş balonlarla sahneye girer.)

Lu: Pastayı getirelim mi şimdi?

Mut: Getirin tabi. Hazır olsun... Hatta mum falan da getirin de ışıkları söndürüp mumla karşılayalım.

Lu: (İçeri bağırır.) Pastayı getir Luk!

Mut: Neyli aldınız?

Lu: Bilmem… Ne önemi var ki pasta işte?

Mut: Bitter çikolata en sevdiği şeylerden biri. Umarım bu detayı atlamamışsınızdır.

Lu: Pastayla Luk ilgilendi. Eminim biliyordur. Merak etme yani…

Mut: Böyle detaylar çok önemli. 

(Mut Elindeki afişleri sahnenin arka tarafında bir yerlere asarken asılı olan tabloyu yere düşürür.)

Mut: Hay aksi!

Lu: Böyle detaylar da önemli! Dikkatli çalışmak lazım.

Mut: Pek bir şey olmadı aslında sadece küçük bir çizik var. Umarım pahalı bir şey değildir.

Lu: Valla altın yüzük resmedilmiş tablonun ucuz bir şey olacağını sanmıyorum.

Mut: Neyse en son giderken konuşurum. (Deyip tabloyu geri yerine asar.) Hadi hadi durma şişir balonları.

Lu: (Balonları şişirirken arada durup konuşmaya devam eder.) Kutlama programımız var mı?

Mut: Nasıl yani?

Lu: Ne bileyim önce pasta mı kesilecek.... pastadan sonra ne yapılacak?

Mut: Doğum günü çocuğu nasıl isterse öyle olacak.

Lu: Doğru. Sonuçta her şey onun için.

Mut: Hediye aldın değil mi?

Lu: Son model bir akıllı saat!

Mut: Saat kullanmayı seviyor mudur ki?

Lu: Sevmese bile hediyemi görünce sevmeye başlayacağına eminim. Tam bir teknoloji harikası!

Mut: (Biraz sinirle içeri bağırır) Luk pasta!

Lu: Sen ne aldın?

Mut: Verince görürsün.

(Luk elinde pastayla ve henüz yanmayan mumlarla sahneye girer.)

Luk: Mutfak tam bir savaş alanı. Kutlama sonrası eldivenleri giyip orayı halletsek çok iyi olur.

Lu: Hiç kusura bakmayın. Saat 12'den sonra bir dakika bile durmam.

Luk: Neden? 12'den sonra balkabağına mı dönüşüyorsun?

Lu: Ben buraya doğum günü kutlamaya geldim. Mutfak temizliği yapmaya değil!

Luk: Eğer amacımız onu memnun etmekse gerekirse tuvaleti de temizlemeliyiz! 

Mut: (Sinirle ve yüksek sesle) Böyle giderseniz bugün kimseyi memnun edemeyiz. Gelmek üzere.... Parti boyunca herkes onun hoşlandığı şeylerden konuşacak! Olumsuz tek bir kelime bile edilmeyecek.

Luk: O zaman haberiniz olsun bilim-kurgu filmlerine, gizem barındıran dedektif dizilerine bayılıyor. Okuduğu kitaplar genelde kişisel gelişim türünde. Boş zamanlarında puzzle yapıyor.

Lu: (Alayla güler.) Hayatın gerçeklerinden kaçan prenses davranışı!

Luk: (Aldırmadan devam eder.) Şiir okumayı değil sadece yazmayı seviyor.

Lu: Kötü yazıyordur muhtemelen.

Mut: Lu! 

Lu: Pardon.... bu arada hangi tür olursa olsun şarkı dinlemekten nefret eder.

Luk: Eksik bilgi! Depresyondayken Mozart 40. Senfoni, çok mutlu olduğu zamanlarda da Bizet’den Carmen’nin giriş kısmını dinliyor. (https://www.youtube.com/watch?v=cvny0Mssa04)

Lu: (Alaycı bi kahkaha atar.) Ah evet. Tam bir manyak.

Mut: Sınavlardan da nefret ediyor. Kimse o konuya girmesin. Durduk yere gerilmeyelim.

Luk: Bence yaşlanmaktan da korkuyor.

Lu: ve doğum günü mü kutlayacağız?

(Bu esnada Mut’un telefonuna bir mesaj gelir.)

Mut: (Telefona bakar.) Apartmana girmiş. Her şey hazır değil mi?

Luk: Mumlar!

Mut: Hemen yakın!

Luk: Eyvah! Kibrit almayı unuttum.

Lu: (Cebinden çakmak çıkarır. Alayla Luk’a) Hay aksi… tuvaleti temizlerken mi düşürdün yoksa?

Luk: Neden cebinde çakmak taşıyorsun?

Lu: Sanane!

Luk: Serkan sigaradan nefret eder!

Mut: Doğru söylüyor.

Lu: Hiç merak etmeyin günün sonunda onunla karşılıklı sigara yakacağız.

Mut: Yak şu mumları Luk, (Lu’ya) Sen de ışıkları söndür!

(Luk mumları yakar. Lu ışıkları söndürür. Sahne kararır. Kapıdan anahtar sesleri gelir. Serkan içeri girer.)

MutLuLuk: Mutlu Yıllar sana! Mutlu yıllar sana!....

(Lu ışığı yakmaya gider.)

Mut ve Luk: Üfle! Üfle!

Lu: Bi dakika, bi dakika önce dilek tut.

(Dilek tutar ve mumları üfler. Diğerleri alkışlar.)

Serkan: Balonlar... afişler... ne güzel olmuş burası! Kendi evimi tanıyamadım.  Çok teşekkür ederim.

Lu: Sen mutlu olduysan biz de mutluk olduk. Her şey senin için.

Mut: Pastayı hemen keselim mi, nasıl istersin?

Serkan: Acelesi yok aslında... Şimdilik dolaba götüreyim.

Luk: Sen zahmet etme! Ben hallederim (Deyip hızlıca pastayı sahne dışına çıkarır.)

(Otururlar.)

Lu: Ya Serkan sen geriye doğru büyüyorsun?

Serkan: Hadi canım sen de....

Lu: Oğlum liseli gibisin maşallah.

Mut: Dur şimdi liseyi açma. Çıkamayız ordan.

Lu: Çok güzel günlerdi be…

Serkan: Öyle öyle de insan o zaman değerini bilmiyor ki...

(Luk yeniden girer ve oturur.)

Lu: Değerini bilmesek yıllar sonra hala toplanabilir miydik?

Mut: Bizim gibi dağılmayan kaç grup kaldı?

Luk: Yok yok… bi biz kaldık ya.

Serkan: (Güler.) Herkes evlendi. Çoluk çocuk sahibi oldu. Ondan olabilir.

Mut: Takıldığın şeye bak. Oğlum lisede senin teklifini kabul etmeyecek kız yoktu be.

Luk: Burcu'yu hatırla. Kız yanıp tutuşuyordu.

Lu: O kıza he desen şu an 3 çocuğun vardı. Yazlıkta piknik yapıyordunuz.

Mut: Bu adam evlilik adamı değil ki! 

Luk: Adam playboy! Öyle ciddi ilişkilere gelemez.

Serkan: Playboy'u bilmem de çok ünlü bir popçu olmak isterdim

Mut: Senin sesin de güzeldi. Ordan yürüsen giderdin aslında.

Lu: Hiçbir şey için geç değil ki. Yap sen şarkını biz arkandayız. Elimizden ne geliyorsa yaparız.

Serkan: Böyle giderseniz çabuk şımarırım haberiniz olsun.

Mut: Bugün bari şımar ya? Senin günün oğlum bu. Sal kendini. Rahatına bak.

Luk: Şarkı demişken şöyle hareketli bir şeyler açıp kurdumuzu döksek mi?

Lu: Valla bana uyar.

Mut: Önemli olan Serkan'a uyması!

Serkan: Olur olur. Bana da iyi gelir.

Luk: Açıyorum o zaman

(Luk telefonundan hareketli bir şarkı açar. Şarkının başlamasıyla hepsi çılgınca dans eder. Bir süre böyle devam eder. Sahne yavaşça kararır. Şarkı sessizleşerek biter.)


SAHNE 2

(Sahne yeniden aydınlandığında hepsi bir köşeye yayılmıştır. Kıyafetleri dağılmıştır. Yorgun görünmektedirler.)

Lu: Ne kurtmuş arkadaş dök dök bitiremedik.

Mut: Yıllarca bu anı bekliyormuşuz gibi oynadık

Serkan: Pastayı yesek mi artık? 

(Mut, Lu ve Luk bir anda hareketlenirler.)

Luk: Sen nasıl istersen.

Mut: Hemen getirin pastayı.

(Lu koşarak pastayı almaya gider.)

Luk: Söylemeyeyim de sürprizi kaçmasın diye bekliyordum ama hediyeleri ne zaman vermemizi istersin?

Serkan: Bir de hediye mi aldınız?

Mut: Tabi ki. Hediyesiz doğum günü mü olur?

Serkan: Harikasınız ya!

(Lu pasta, bıçakla ve tabaklarla sahneye girer.)

Luk: O zaman pastadan sonra hediyeleri verelim mi?

Serkan: Olur

(Lu elindekileri masaya koyar. Pastayı kesmeye başlarken Luk'un telefonundan yüksek sesli bir alarm duyulur. Luk alarmı kapatır. Lu aniden pastayı kesmeyi bırakır. Mut, Lu ve Luk ayağa kalkıp kıyafetlerini düzeltirler. Hızlı hızlı etraftaki konfeti, afiş ve balonları toparlamaya başlarlar.)

Serkan: Ne oluyor?

Mut: Hizmet süremiz sona erdi Serkan Bey.

Serkan: Ama daha pasta kesilmedi.

Mut: Parti programı tamamen sizin istekleriniz doğrultusunda ilerlerdi. Oynama kısmı uzun sürdüğü için bazı şeyler eksik kaldı maalesef.

Serkan: Ben ekstra süre sağlanır diye oynamaya devam etmiştim. 

Lu: Sözleşmemizde saat 12 son diye yazıyordu.

Serkan: Fazladan para ödesem... en azından bi yarım saat daha devam etsek

Mut: Yarın erken saatte katılmamız gereken bir cenaze töreni var. 

Serkan: Cenaze mi?

Luk: Yaşarken kendi cenaze törenine katılmak isteyenler için kurgusal cenaze töreni hizmetimiz var.

Mut: Bir an önce çıksak iyi olur. Her şey için teşekkür ederiz.

Lu: Sizi tanıdığımız için çok mutlu olduk

Serkan: Hediyeler?

Luk: Hepsi odanızda. Güle güle kullanın.

LuTekrardan size hizmet etmeyi çok isteriz

Mut: Bize nasıl ulaşacağınızı biliyorsunuz. . İyi günler.

(Tüm eşyalarını alıp kapıdan çıkarlar. Serkan üzgün bir şekilde kanepeye oturur. Telefonundan Mozart 40. Senfoni'yi açar. Kanepeye uzanır. Şarkı çalarken sahne kararır.) 


SAHNE 3

Sahne Serkan’ın evidir. Serkan kanepede yatmaktadır. Bir önceki sahneden kalan eşyalar hala yerdedir. Ev dağınık görünmektedir.

(Serkan sahne aydınlandıktan sonra bir süre yatmaya devam eder. Sonra telefonunu eline alır. Telefonu yan çevirir. Bir video izlemeye başlar.)

Yaşam Koçu (Ses): Merhaba arkadaşlar, “Mutluluk nedir?” serisinin üçüncü videosundayız. Bu videoya bir alıntıyla başlamak istiyorum. “Mutluluk bir arzunun tatmin edilmesi ile yeni arzunun oluşması arasındaki boşluktur.” demiş Caed Budris. Yani sevgili dostlar, o küçük keki yemek sizi mutlu edebilir ta ki canınız büyük bir çikolatalı pasta isteyene kadar. Evet, yurt içinde yaptığınız o günü birlik seyahat size iyi gelebilir ta ki paylaştığı son fotoğrafta arkadaşınızın yurt dışında olduğunu öğrenene kadar. Hediyelere boğulduğunuz o muhteşem doğum günü partisi sizi dünyanın en mutlu insanı yapabilir. Ta ki bir yıl daha yaşlandığınızı fark edene kadar. Mutluluğun peşinden koşulmaz sevgili dostlar. Çünkü hiçbir zaman yakalanamaz.

(Bu esnada Serkan sinirle videoyu kapatır. Boş gözlerle etrafına bakmaktadır. Duvarda asılı olan altın yüzük tablosuna bakar. Koltuktan kalkar. Tablonun yanına gider yakından inceler. Ellerini tablonun üstünde gezdirir. Sonra telefonu eline alır ve Mutlu’yu arar. Açmasını sabırsızlıkla bekler. Mutlu telefonu açmaz. Serkan odada ileri geri telaşlı adımlar atmaya başlar. Bir süre sonra telefonu çalar. Hemen telefonu açar.)

Serkan: Alo!

Mutlu (Ses): Kusura bakmayın Serkan Bey bugün çok yoğunum açamadım.

Serkan: Sorun değil.

Mutlu 
(Ses): Son hizmetimizle ilgili bir olumsuzluk mu var yoksa?

Serkan: Aslında önemli bir şey değil. Duvarda asılı bir tablom vardı. Onda küçük bir hasar olmuş.

Mutlu 
(Ses):  Arkadaşlarım adına çok özür dilerim. Bana tablonun fotoğraflarını atın hasar tespiti yapıp size ödemesini gerçekleştirelim.

Serkan: İsterseniz ödeme olarak değil de yeni bir organizasyon hizmeti sağlayarak borcunuzu ödeyebilirsiniz.

(Mutlu, bir süre sessiz kalır)

Serkan: Alo… orda mısınız?

Mutlu 
(Ses): Burdayım Serkan Bey burdayım… Biraz yoğun bir dönemdeyiz. Biliyorsunuz dün üniversiteye giriş sınavı vardı. Sınavı kötü geçen öğrencilerden o kadar çok telefon aldım ki…. Bunun üstüne birkaç bölgede yaşanan uzun süreli elektrik kesintileri sonucu internete giremeyip depresyona girenler olmuş…

Serkan: Üstüne ne kadar isterseniz ödemeye hazırım.

Mutlu 
(Ses): Konu gerçekten para değil. Tek bir organizasyon bile çalışanlarımızın neredeyse tüm gününü alıyor. Yani bu aramalara yetişebilmemiz için ek mesai yapmaları gerekecek.

Serkan: Ek mesai ücretlerinin tamamını öderim…. Buna çok ihtiyacım var. Lütfen…

Mutlu 
(Ses): Anlıyorum… Gerçekten anlıyorum. Şimdi sizden müsaade istiyorum. Durumu arkadaşlarla konuşup birazdan size döneceğim.

Serkan: Peki… Bekliyorum. (Telefonu kapatır.)

(Serkan kanepe oturur. Elindeki telefonu sıkıca tutarak gergin bir şekilde beklemektedir. Sürekli ileri geri sallanarak gözünü telefondan ayırmaz. Sonra telefon çalar. Heyecanla telefonu açar.)

Serkan: Alo!

Mutlu 
(Ses): Serkan Bey arkadaşlarımız sizi bu şekilde bırakmayacaklarını ve ellerinden ne gelirse yapmaya hazır olduklarını söyledi.

Serkan: (Heyecanla) Yani!

Mutlu 
(Ses): Yani müsaitseniz yarın size mutluluk getireceğiz!

Serkan: Çok teşekkür ederim.

Mutlu (Ses): Yine doğum günü mü istersiniz?

Serkan: Başka hangi hizmetleriniz var.

Mutlu (Ses): Mezuniyet gecesi, iş kutlaması, düğün after partisi, bekarlığa veda partisi, baby shower'dan tutun cenaze törenine kadar birçok organizasyonumuz mevcut.

Serkan: Bekarlığa veda partisi olsun.

Mutlu (Ses): Tamamdır Serkan Bey. O zaman yarın görüşmek üzere!

Serkan: Görüşürüz!

(Sahne kararır.)




SAHNE 5

(Sahne aydınlandığında Mut, Lu ve Luk önceki sahneden kalan, Serkan’ın temizleyemediği konfetileri vs toplamaktadırlar. Masada henüz patlatılmamış 3 konfeti hazır durmaktadır.)

Lu: Ev aynı bıraktığımız gibi.

Mut: Tam bir yıkık. Temizlik yapacak hali mi var sence?

Luk: Umarım kısır bir döngüye girmez. 

Lu: Girse ne olacak. Boş boş ofiste oturmaktan iyidir. Bu da olmasa işe çıkamayacağız.

Luk:  Bi' de adama yoğunmuşuz numaraları yapıyoruz

Mut: Koskoca şirket bir tane adamdan gelen parayla mı dönecek? Bu şekilde giderse Mutluluk A.Ş.’nin sonu pek mutlu olmayacak.

Lu: Bizim patron ne yapar eder bir yolunu bulur merak etmeyin.

Luk: Aynen. Mesela artık iki çalışanla yola devam etmek gibi.

Lu: (Luk’a bakarak) İşten ilk kovulacak kişinin kim olacağı gayet açık. Ben rahatım valla

Luk: (Alayla güler.) İşten atıldığında depresyona girersen bizi ara olur mu? Evine mutluluk getirelim. Tabi hala kirasını ödeyebildiğin bir evin olursa.

(Bir mesaj sesi duyulur.)

Mut: (Telefonuna bakar.) Apartmana girmiş.

Lu: (Luk’a) Sanki son işinmiş gibi düşün!

Luk: Elinden gelenin en iyisini yap!

Mut: Kesin artık şunu! Herkes birer tane konfeti alsın. Hazır olun girince patlatıyoruz.

(Üçü de ellerine birer konfeti alır. Kapı açılır. Serkan girer. Konfetileri patlatırlar. O esnada Bizet'ten Carmen'in giriş kısmı çalmaya başlar. 
https://www.youtube.com/watch?v=cvny0Mssa04 Şarkı çalarken hızlı şekilde  bazen koltukta kahkahalar atarak sohbet ederler. Bazen ayağa kalkıp oynamaya başlarlar. Bu kısım diyalogsuzdur. Yönetmenin tercihlerine bırakılmıştır. Şarkının bitmesiyle sahne kararır.)




SAHNE 6

Sahne Serkan’ın evidir.

(Sahne aydınlandığında her taraf dağılmıştır. Serkan kanepede üstü başı dağılmış şekilde yatmaktadır. Telefonu çalar. Korkarak uyanır. Etrafına anlamsız şekilde bakar. Telefonun eline alır ve açar.)

Serkan: Alo!

Derman (Ses): Merhaba Serkan Bey’le mi görüşüyorum?

Serkan: Evet. Ben kiminle görüşüyorum?

Derman (Ses): Ben Mutluluk Bakanlığı’ndan Derman. Nasılsınız Serkan Bey?

Serkan: Imm… iyiyim.

Derman (Ses): Sizi arama nedenim hakkında bir fikriniz var mı?

Serkan: Ben de onu soracaktım.

Derman (Ses): Son dönem harcamalarınızda çok fazla miktarda yapay mutluluk satın aldığınızı tespit ettik.

Serkan: Hayır hayır… Bir yanlış anlaşılma olmuştur. Ben gayet iyiyim.

Derman (Ses): Bakın Mutluluk Bakanlığı olarak tek amacımız vatandaşlarımızın mutlu olması… yani gerçekten mutlu olması.

Serkan: Şu an neden bu konuşmayı yaptığımızı bile bilmiyorum. Size iyi olduğumu söylüyorum.

Derman (Ses): Sanki farklı taraflardaymışız gibi konuşmamıza gerek yok. Biz aynı takımdayız. Satın aldığınız bu yapay hizmetler banka hesaplarınızdan anlaşıldığına göre yakın zamanda finansal olarak epey zorlu günler yaşayacağınızı gösteriyor.

Serkan: Neden banka hesaplarım takip altında?

Derman (Ses): Bu hizmetler bir tür uyuşturucu gibi eğer erken dönemde önlem almazsak çok daha kötü günler yaşayabilirsiniz.

Serkan: Madem öyle neden beni aramak yerine bu şirketleri arayıp faaliyetlerine engel olmuyorsunuz?

Derman (Ses): Çünkü bu şirketler sayesinde yardıma ihtiyaç duyan vatandaşlarımızı daha kolay tespit edebiliyoruz.

Serkan: İş işten geçtikten sonra mı?

Derman (Ses): Hiçbir şey için geç değil. Biz sizin yanınızdayız. Hep beraber bunun üstesinden geleceğiz.

Serkan: Bana hastaymışım gibi davranmayın!

Derman (Ses): Siz hasta değilsiniz, ben de doktor değilim. Az önce aynı takımda olduğumuzu söylemiştim. Bizler takım arkadaşıyız.

Serkan: Bu saçma motivasyon cümleleri ile hiçbir yere varamayız.

Derman (Ses): Daha yeni başlıyoruz. Merak etmeyin eğer tedavi sürecine uyum sağlarsanız gerçekten mutlu olmayı başarabilirsiniz.

Serkan: Tedavi süreci mi? Az önce benim hasta olmadığımı söylemiştiniz.

Derman (Ses): Böyle küçük ayrıntılara takılarak hiçbir şey elde edemeyiz. Şu an bunları bir kenara bırakıp harekete geçmeliyiz.

Serkan: Bakın, benim harekete geçmeye falan ihtiyacım yok. Şu an tek istediğim yalnız kalmak. Lütfen beni rahat bırakın.

Derman (Ses): Yanılıyorsunuz Serkan Bey şu an yalnız kalmaya değil aksine kalabalıklara karışmaya ihtiyacınız var. Zaten ilk ödeviniz de bu.

Serkan: Ödev mi? Şimdi de sınava hazırlanan bir öğrenci miyim?

Derman (Ses): Bugün evde kalmak yerine evinizin hemen arkasındaki parka gidip biraz orada vakit geçirmenizi istiyorum.

Serkan: Kaldığım yeri nereden biliyorsunuz?

Derman (Ses): Takip altında olan sadece banka hesaplarınız değil.

Serkan: Madem evimi biliyorsunuz neden bu adamlar benim evime sahte mutluluk satmaya geldiklerinde yakalayıp hapse tıkmıyorsunuz gerçekten anlamıyorum.

Derman (Ses): Başa dönmemize gerek yok. Bunları konuştuk.

Serkan: Tabi ya vergiler değil mi? Yüzde kaç alıyorsunuz? 60 mı… 70 mi… Size soruyorum!

Derman (Ses): Serkan Bey! Bu aşamada ödevlerinize sadık kalmanız sizin için en iyisi!

Serkan: Oo demek tehdit de edebiliyorsunuz.

Derman (Ses): Yarım saat sonra sizi parkta bekliyor olacağım.

Serkan: Nasıl yani? Sizinle mi konuşacağım?

Derman (Ses): Aslında ilk ödeviniz sadece ev dışında vakit geçirmekti ama tedavi planında küçük bir değişiklik yapmanın daha iyi olacağına karar verdim.

Serkan: Tedavi planı (deyip sahte bir gülüş atar.) Peki. Yarım saat sonra hasta öğrenciniz ödevini yapmaya gelecek.

Derman (Ses): Görüşmek üzere Serkan Bey.

(Serkan telefonu kapatır. Yerde duran şeyleri sinirle tekmeleyip sahneden çıkar. Sahne kararır.)



SAHNE 7

Sahne bir parktır. Sahnenin ortasında bir bank vardır. Etrafta sahnenin park olduğunu gösteren ağaç, çimen vs bulunmaktadır.

(Sahne aydınlanır. Bankta Derman oturmaktadır. Elindeki kağıtları inceler. Cebinden bir kayıt cihazı çıkartır. Düğmesine basar. Ağzına yaklaştırır.)

Derman: Denek 412, Serkan Döngü, Aşama 1 (Deyip kayıt cihazını cebine yeniden koyar. Elindeki kağıtları incelemeye devam eder.)

(Bir süre sonra Serkan sahneye girer. Derman ayağa kalkar.)

Derman: Hoş geldin.

Serkan: Hoş buldum.

Derman: Gel şöyle oturalım.

(İkisi de banka oturur.)

Derman: Öncelikle geldiğin için teşekkür ederim. Şu an burada olman bile çok önemli…. İnan bana güzel günler yakın Serkan.

Serkan: Sloganları bırakıp neden burada olduğumu anlatır mısınız?

Derman: Konuya hızlı bir giriş yapmak doğru olmaz ama mutluluğu yanlış yerde aradığın için buradasın diyebilirim.

Serkan: Mutluluğu falan aradığım yok. Sadece birkaç kere eğlenmek istedim. Hepsi bu...

Derman: Hepimiz dönem dönem böyle durumlara düşeriz ama önemli olan bizi bu durumlardan çıkaracak doğru dala tutunmak. Bazıları alkole… bazıları uyuşturucuya... bazıları diziye filme tutunur… Sen de yapay mutluluk satan bir hizmete tutundun Serkan… ve tüm bunlar sonu olmayan, tutunca kırılacak dallar…. Biz sana sağlam bir dal uzatmak istiyoruz.

Serkan: Suda falan boğulduğum yok. Sağlam bir dala da ihtiyacım yok. Ben yüzme biliyorum!

Derman: Bunu da anlıyorum. Zaten en başta hepimiz kabullenmek istemeyiz.

Serkan: Neden bana sanki alkolikmişim… sanki bir şeylerin bağımlısıymışım gibi davranıyorsunuz. Sadece birkaç kere parayla mutluluk satın aldım o kadar.

Derman: Her bağımlılık birkaç kereyle başlar. Biz sosyal bir devlet olarak vatandaşlarımızı bağımlı olmadan tedavi etmeye çalışıyoruz. Artık bireyler en az 3 kuşak önceden takibe alınarak kanser şüphesi olanlara tedavi başlanıyor.... Sağlıkta yeni bir dönem başladı.

Serkan: (Alayla) 3 kuşaktır kanserli yakınımın olmadığına sevindim.

Derman: Tıbbın her alanında olduğu gibi psikolojik rahatsızlıklarda da çok önceden takibe başlıyoruz. Araştırmalarımız sonucu bağımlılık potansiyeli yüksek insanlardan birisin… Mutluluğa bağımlı olabilirsin.

Serkan: Hayatımda hiç alkol almadım… hiç uyuşturucu kullanmadım… hiç sigara içmedim…. Bunlara karşı istek bile duymadım…. ve bağımlılık potansiyelim yüksek öyle mi? Bakın o kadar çok yapmam gereken şey varken inanın burada olmam zaman kaybı.

Derman: Yapman gereken ne var? Kayıtlarımızda olan bir işin yok…. Evli değilsin…. Çocuğun yok… Ailenle aynı şehirde bile yaşamıyorsun… Evcil hayvanın bile yok Serkan…. Yapman gereken ne var?

Serkan: Bir pet-shop’a gidip evcil hayvan almam gerekiyordur belki de.

Derman: Bunun için pet-shop’a gitmene gerek yok. Barınaklarda sahiplenmeyi bekleyen….

Serkan: (Sinirle sözünü keser.) Ciddi misiniz ya? (Etrafına bakar.) Kamera şakası falan mı çekiyorsunuz? Gerçekten oturup bunları mı konuşacağız?

Derman: Sakin ol… Sadece sohbet ediyoruz.

Serkan: Bu saçma sohbeti yapmak yerine gidip evde tek başıma oturmayı tercih ederim.

Derman: İşte mutsuzluk nedenlerinden biri…. Asosyallik

Serkan: Bana sürekli hastaymışım gibi davranan, sürekli benimle ilgili çıkarımlar yapan biriyle konuşmak inanın hiç hoş değil.

Derman: Seninle konuşurken kendi düşüncelerimi değil, belirli bir algoritmayı takip etmem gerekiyor. (Deyip elindeki kağıtları gösterir.)

Serkan: Ne demek bu?

Derman: Bazen hoşuna gitmeyen cümleleri bile bile kullanabilirim demek.

Serkan: Sadece sohbet ettiğimizi zannediyordum….

Derman: Sohbet ediyoruz zaten.

Serkan: Hiç samimi değilsiniz! Zor duruma düşen insanları belirli bir algoritmayla düzeltebileceğinizi mi zannediyorsunuz?

Derman: Seni eğlendirmeleri için yığınla para ödediğin sonra da hiçbir şey yokmuş gibi çekip giden insanlar daha mı samimi? 
Pastayı bile kesmeden biten doğum günleri… kafandan aşağı serpilen konfetiler…en sevdiğin tablonu düşürüp kıranlar daha mı samimi?  

Serkan: Nerden biliyorsun bunları?

Derman: (Alayla sırıtır.) Okumadım deme?

Serkan: Neyi?

Derman: Bu şirketler müşterileri hakkındaki her bilgiyi parayla satıyor. Bu bilgileri satın alan herkes senin için mutluluğun tanımının ne olduğunu biliyor. Üstelik imzaladığın sözleşmeyle de sen bunu kabul ediyorsun. Ortada itiraz edebileceğin bir durum yok.

Serkan: Off! (Deyip başını ellerinin arasına alıp, dirseklerinin dizinin üstüne koyar.)

Derman: (Elini Serkan’ın sırtına koyar.) Merak etme geçecek… Hepsi geçecek…

Serkan: (Bir süre bekleyip kafasını kaldırır.) Evime gitmek istiyorum.... gerçekten çok yorgunum.

Derman: Aslında daha konuşmamız gereken birkaç şey daha var ama bugünlük bu kadar yetsin. Yarın aynı saatte burada seni bekliyor olacağım.

(Serkan hiçbir şey demeden kalkar. Sahneden çıkarken Derman arkasından seslenir.)

Derman: Biz senin yanındayız… Seninleyiz. Unutma aynı takımdayız.

(Serkan boş gözlerler bakıp hiçbir şey demeden sahneden çıkar. Derman cebinden kayıt cihazını çıkartır. Ağzına yaklaştırır.)

Derman: 1. Aşama sonu. Denek 412 tedaviye yanıtsız. İleri destek gerekebilir.

(Deyip cihazın düğmesine basıp yeniden cebine koyar ve sahneden çıkar. Sahne kararır.)



SAHNE 8

Sahne Mutluluk A.Ş’nin ofisidir. Ofiste pek eşya yoktur. Arka tarafta “Mutluluk A.Ş.” yazan bir tabela, sahnenin ortasında bir masa, masanın önünde de 3 tane sandalye bulunmaktadır.

(Sahne aydınlanır. Mutlu sahnedeki masanın üstünde oturmaktadır. Sıkıntılı görünmektedir. Sürekli oflamaktadır. Bu esnada telefonu çalar. Telefonunun ekranına bakar. Alayla sırıtır. Bir süre telefonun çalmasına müsaade edip kapatır. Masadan inip sahnenin ortasında heyecanla ileri geri adımlar atmaya başlar. Bir süre sonra telefonu eline alıp Serkan’ı arar.)

Serkan (Ses): Alo!

Mutlu: Merhaba Serkan Bey, kusura bakmayın sabahtan beri “Sırılsıklam” dizisinin fanlarıyla uğraşıyoruz.

Serkan (Ses): Nasıl anlamadım?

Mutlu: Dizi dün akşam final yaptı da depresyona giren çok izleyici var. Telefonumuz susmadı desem yeridir. Ondan açamadım.

Serkan (Ses): Anladım sorun değil.

Mutlu: Buyurun sizi dinliyorum.

Serkan (Ses): Ben… hizmet almak için aramıştım aslında ama eğer yoğunsanız….

Mutlu: Yok yok… siz bizim en değerli müşterilerimizden birisiniz. Ben de arkadaşlarım da siz ne zaman isteseniz hizmet vermeye hazırız.

Serkan (Ses): Teşekkür ederim yani hemen yarın olması mümkün mü?

Mutlu: Tabi tabi neden olmasın?

Serkan (Ses): Ben yine doğum günü partisi istiyorum.

Mutlu: İsterseniz ekstra senaryolarla daha eğlenceli bir parti düzenleyebiliriz. Süper kahraman kostümlü partiler, köpük temalı yaz partileri, yapay karlı noel konsepti ve daha birçok senaryoyu uygulayabiliriz. 

Serkan (Ses): Sıradan bir doğum günü partisi istiyorum. Ekstra bir şeye gerek yok.

Mutlu: Ama biz sizin için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışan

Serkan: (Biraz yüksek sesle, asabiyetle) Gerek yok dedim. Ben böyle olmasını istiyorum.

Mutlu: Anladım. Siz nasıl isterseniz.

Serkan (Ses): Ha bir de bu sefer ödemeyi elden yapacağım.

Mutlu: Aslında sizin için uygunsa ödemeyi havale yöntemiyle almayı tercih ederiz.

Serkan (Ses): Benim için elden ödeme uygun. Eğer güvenmiyorsanız iptal edebiliriz.

Mutlu: Olur mu öyle şey size güvenimiz sonsuz. Siz bizim en değerli…

Serkan (Ses): Peki o zaman. Görüşmek üzere. (Deyip telefonu kapatır)

Mutlu: (Kendi kendine) Buna da bi haller oluyor. (Sahneden çıkarken) Çocuklar yarın için kimseye söz vermeyin! (deyip sahneden çıkar.)

(Sahne kararır.)




SAHNE 9

Sahne Serkan’ın evidir

(Sahne aydınlandığında Mut ve Lu koltuklarda oturmaktadır.)

Lu: Patron, Serkan aradı deyince son partinin aynısından bir daha isteyecek diye o kadar korktum ki.

Mut: Sorma.

Lu: Beş dakika oturmadan dönüp durduk.

Mut: Bu sefer ki de en kolay işlerden biri olacak gibi

Lu: Ekstra hiçbir şey istememiş.

(Bu esnada sahneye elinde pastayla Luk girer.)

Luk: En son uyandırmadan çıktık gittik ya kendince trip falan mı atıyor acaba?

(Luk pastayı masaya koyar. O da koltuklardan birine oturur.)

Lu: Bizi o kadar taktığını sanmıyorum.

Luk: Bu adamın derdi ne acaba?

Lu: Yine evde sıkıldı biraz eğleneyim dedi işte. Fazla düşünmeye gerek yok.

Luk: Onu demiyorum. Yani bu kadar sık mutluluk satın alan başka hiç müşterimiz olmadı.

Mut: Vardır bi derdi.

Lu: Şehrin göbeğinde mis gibi evi var. Çoluk çocuk derdi yok. Geçim sıkıntısı yok. Ben sana söyleyeyim bu zenginlerin derdi… dertsizlik.

Luk: Adamın zengin olduğunu nerden çıkardın.

Lu: Patronun geçen sefer ne kadar fiyat çektiğini duymadın herhalde? O kadar parayı tek seferde kim ödeyebilir?

Mut: Belki borç alıyordur.

Lu: Ya saçmalayın kimsesi yok. Nerden borç alacak?

Luk: Ailesinden?

Lu: Ha belki de miras zenginidir, kirada bir sürü evi falan vardır orasını bilemem.

Mut: Mobilyalar falan o kadar lüks değil aslında.

Luk: Evde adam akıllı eşya bile yok ki.

Lu: Evdeki eşyalar adamın ne kadar umurunda sizce. Adamın derdi başka…

Mut: Neymiş?

Lu: Siz gerçekten yaptığımız şeyleri hiç düşünmüyor musunuz?

Luk: Nasıl yani?

Lu: Adamın derdi iyi bir arkadaş ortamı, güzel bir iş ve evlenmek. (Arkadaki tabloyu gösterip) Evindeki tek tablo altın bir yüzüğün tablosu. Her şey o kadar açık ki!

Luk: İyi de bunları kim istemez?

Mut: Ülkenin yarısının hayali.

Lu: Sıradan insanların hayali.

Luk: Sıradan mı? Sanki senin başka bir hayalin var.

Lu: Var tabii.

Luk: Çok merak ediyorum söylesene.

Lu: Sıradan insanların kuramayacağı kadar büyük hayaller.

(Luk alayla güler. Bu esnada Mut’un telefonuna mesaj gelir.)

Mut: (Telefona bakar.) Apartmana girmiş. Hadi kalkın.

(Luk masaya gider ve pastanın mumlarını yakarken Lu’ya takılmaya devam eder.)

Luk: Sıradan olmayan hayallerini çok merak ettim. Bir tane söylesene lütfen.

Lu: İnsanları gerçekten mutlu etmek.

Mut: Gerçekten?

Luk: Sana kötü bir haberim var. Parayla yapay mutluluk satan şirkette çalışıyorsun.

Mut: Bu hayali burada gerçekleştirmek biraz zor gibi.

(Bu esnada kapıdan sesler gelir.)

Mut: (Lu’ya) Işıkları kapat! (Luk’a) Pastayı getir!

(Lu ışıkları kapatır. Luk mumlarını yaktığı pastayı getirir. Serkan sahneye girer.)

MutLuLuk: Mutlu Yıllar sana! Mutlu yıllar sana!.... Üfle! Üfle! Üfle!

Serkan: (Sinirle ve yüksek sesle, Lu’ya) Işıkları aç!

(Üçü de bir anda susarlar.)

Serkan: Işıkları aç dedim!

(Lu ışıkları açar.)

Serkan: (Luk’a) Söndür şunları!

(Luk mumları söndürür. Masaya koyar.)

Serkan: Oturun üçünüz de! Bugün kutlama falan yok!

Mut: Eğer bilmeden bir hata etttiysek çok özür di…

Serkan: (Yine sert bir şekilde) Üçünüz de oturun!

(Üçü de ortadaki ikili koltuğa oturur. Serkan da tekli koltuklardan birine oturur.)

Serkan: Sadece bir tane soru soracağım!...Şirketinize verdiğim bilgileri benden izin almadan nasıl başka birileri ile paylaşırsınız?

Mut: (Şaşkındır.) Bir yanlış anlaşılma olmuş olmalı.

Luk: Madde 17; Hizmet verdiğimiz müşterilerle ilgili kişisel bilgiler hizmet dışında hiçbir yerde kullanılmaz, dile getirilmez!

Mut: Evet kurallar listemizin en önemli maddelerinden biri.

Serkan: Ondan mı 17. sıraya koydunuz?

Lu: Sıralama önem sırasına göre değil.

Serkan: Kurallar listenizde yazıyor olması bunu uyguluyor olduğunuz anlamına gelmez.

Mut: Düzenli aralıklarla şirketimiz teftiş ediliyor. Kurallara uymayan her kuruluş anında kapatılıyor zaten.

Serkan: (Alayla) Kendi kendinize mi yapıyorsunuz bu teftişi?

Mut: Olur mu... Düzenli aralıklarla Mutluluk Bakanlığı’ndan yetkililer ziyaretimize geliyor.

Serkan: (Şaşırır.) Mutluluk Bakanlığı mı?

Luk: Evet. Neredeyse her ay geliyorlar.

Serkan: Peki onlara müşterilerinizin bilgilerini veriyor musunuz?

Mut: Hayır. Kurallar onlar için de geçerli. Sadece bilgileri güvenli bir şekilde saklayıp saklamadığımıza bakıyorlar.

Luk: Yani bilgilere erişim hakkına sahip değiller.

Mut: Bu konuyla ilgili bir olumsuzluk mu yaşadınız?

Serkan: Bilmiyorum. Emin değilim.

Mut: İsterseniz patronumuzu arayıp konuyu ayrıntılı konuşabilirsiniz. O size daha doğru bilgilendirme yapacaktır.

Serkan: Hiç sanmıyorum…. Eğer patronunuza güvenseydim sizi çağırmak yerine telefonda direkt ona sorardım.

Luk: Patronumuz da her zaman doğru bilginin yanındadır.

Serkan: O zaman söyle patronuna çok yoğunmuş numarası yapmayı bıraksın.

Mut: Yaşadığınız olumsuzluğu bizimle paylaşmak ister misiniz?

Serkan: (Biraz durup düşünür.) Belli ki bir yanlış anlaşılma olmuş. Tamam... gidebilirsiniz… Bugün olanları patronunuza anlatmanızı istemiyorum. Aramızda kalacak!

Mut: Nasıl isterseniz.

(Deyip üçü de kalkar ve kapının önünde dururlar.)

Mut: … ücreti elden vereceğinizi söylemişsiniz.

Serkan: Doğru… ama şu an o kadar nakit yok üstümde. Ben patronunuzla konuşup halledeceğim.

Luk: Böyle durumlarda işin sonu bize patlıyor…. Yani eğer varsa ücreti alsak gerçekten çok iyi olur.

Serkan: Yok diyorum! … Al koltukları… masayı götür istersen!

Luk: Kusura bakmayın öyle demek istememiştim

Mut:  Çıkalım o zaman... İyi günler.

(Üçü de sahneden çıkar. Serkan kanepeye oturur. Düşünceli görünmektedir. Bu sırada telefonu çalar. Telefonun ekranına bakıp sinirlenir. Bir süre çalmasına müsaade edip açar.)

Serkan: Alo!

Derman (Ses): Parktayım seni bekliyorum.

Serkan: Bugün kendimi iyi hissetmiyorum. Gelemeyeceğim.

Derman 
(Ses): 2. Aşama tedavi planımız için çok önemli. Mutlaka bu görüşmeyi yapmalıyız.

Serkan: İyi değilim diyorum. Anlamıyor musunuz? Gelmeyeceğim.

Derman 
(Ses): İstersen bugün için görüşmemizi evinde yapabiliriz.

Serkan: Herhangi bir görüşme yapmak istemiyorum. Uyuyacağım.

Derman 
(Ses): Nasıl hissettiğini anlayabiliyorum. İnan bana konuşmak çok iyi gelecek.

Serkan: İyi günler beyefendi. (Deyip telefonu kapatır.)

(Bitkin bir şekilde koltuğa yatar. Bir süre sonra kapı zili çalar. Serkan koltuktan kalkar. Kapıyı açar. Gelen Derman’dır.)

Derman: Merhaba.

Serkan: (Biraz telaşla) Evimi nereden biliyorsunuz?... Parkta bekleyeceğinizi söylemiştiniz?... Nasıl bu kadar hızlı geldiniz?

Derman: Tüm bunları kapının önünde mi konuşacağız?

(Serkan isteksizce kenara çekilir. Derman içeri geçer. İkili koltuğa oturur. Epey rahattır. Serkan ayakta dikilmeye devam eder.)

Derman: Otursana. Kendi evinmiş gibi rahat edebilirsin (Deyip saçma bir kahkaha atar.)

Serkan: (Tekli koltuklardan birine oturur. Sertçe) Parkta bekliyorum demiştiniz!

Derman: Hayır. Apartmanın önünde bekliyordum.

Serkan: Yalan söylediniz yani

Derman: Evet senin gibi yalan söyledim.

Serkan: Evimi nereden biliyorsunuz?

Derman: Az önce apartmandan çıkan 3 arkadaşın patronu söyledi…. Dün anlatmıştım ya... Senin hakkında bir şeyler söylemeleri birkaç yüzlüğe bakıyor…. Ya da birkaç binlik desem daha doğru olur… Hakkında bir şeyler öğrenmek çok da ucuz değil yani. (deyip yeniden saçma bir kahkaha atar.)

Serkan: Hala yalan söylüyorsunuz!

Derman: Önce senin yalanların hakkında konuşalım istersen.

Serkan: Yalan söylemedim.

Derman: Neden parka zamanında gelmedin?

Serkan: İyi hissetmiyorum dedim ya!

Derman: Yoksa aldığın yapay mutluluk bu sefer işe yaramadı mı?

Serkan: Mutluluk falan satın almadım.

Derman: Apartmandan çıkan 3 arkadaş başka bir daire için mi geldi ?

Serkan: Hayır. Buraya gelmişlerdi.

Derman: Güzel… yavaş yavaş doğruları konuşmaya başlıyoruz herhalde… (Etrafına bakar.) Eee neyin kutlaması vardı? Yine doğum günü mü?

Serkan: Kutlama olmadı.

Derman: Bir doğru bir yalan şeklinde mi gideceğiz?

Serkan: Onları hesap sormak için çağırdım ama asıl hesap sormam gereken kişi sizmişsiniz.

Derman: Ooo peki... buyurun sizi dinliyorum efendim. (Deyip ayağa kalkar. Salonda ileri geri yürümeye başlar.)

Serkan: Hakkımdaki bilgileri nereden öğreniyorsunuz?

Derman: E dedim ya şirketten diye.

Serkan: Yalan söylemeyi bırakın. Onlar satmıyormuş.

Derman: Evet ketum patron satmıyor ama biz alıyoruz.

Serkan: Nasıl yani?

Derman: (Bu esnada tekli koltukta oturan Serkan’ın arkasına geçer. Omuzlarını ovmaya başlar.) Çok gerginsin. Biraz rahatla Serkan.

Serkan: (Daha sert) Nasıl alıyorsunuz?

Derman: (Hala ovmaya devam etmektedir.) Gizliliğine bu kadar önem veriyor musun gerçekten? Sosyal medya falan kullanmıyorsun o zaman? Online alışveriş de yapmıyorsundur?... Yapıyor musun yoksa?... Benden söylemesi bilgilerini paylaşacağın en güvenli kurum biziz. Biz devletiz Serkan. Sen bizden değil, sosyal medyadan, e-ticaret sitelerinden kork. Neler neler yapıyorlar bi' bilsen.

Serkan: Kimseden korktuğum falan yok. Sadece bilmek istiyorum. Nasıl alıyorsunuz bilgileri?

Derman: Bak ne diyeceğim? Seni bugün merkezimizde misafir edeyim.

Serkan: Olmaz!

Derman: Tabi sen bilirsin ama gelirsen hemen anlarsın senin hakkında nasıl bilgi sahibi olduğumuzu. (Deyip kapıya doğru yönelir.)

(Bu esnada Serkan’ın telefonu çalar. Serkan telefonun ekranına bakar. Telefonu kapatır.)

Serkan: Halletmem gereken bir iş var.

Derman: Ketum patron aradı değil mi? Ketum olduğu kadar paragözdür de biliyor musun?

Serkan: Hakkı olan parayı istiyor. Paragöz falan olduğundan değil.

Derman: Beyin çok acayip organ ya! Bak yapay da olsa sana mutluluğu hatırlattığı için patrona laf kondurmuyorsun.

Serkan: Bana borç verir misiniz?

Derman: Neden?

Serkan: Patrona borcum var.

Derman: Hayır yok. Ben aşağıda tüm borcunu ödedim. Hatta biraz fazlaca bile ödemiş olabilirim.

Serkan: O zaman neden beni arıyor?

Derman: Senin adına fazlaca ödeme yaptım ya. Teşekkür etmek istiyor herhalde.

Serkan: İlk fırsatta size olan borcumu ödeyeceğim.

Derman: Duymamış olayım. Sen bize bir kere misafir ol tüm borcunu ödendi sayarız.

Serkan: Yarın olsa… gerçekten yorgun hissediyorum.

Derman: Merak etme taş taşıtmayacağız. Oturup sohbet edeceğiz hepsi bu... Hadi hadi şoförümüz aşağıda ağaç olmuştur. (Deyip Serkan’ı kolundan tutup dışarıya sürükler.)

Serkan: Arabayla mı gideceğiz?

Derman: Tabi canım. Ne sandın? Bizde misafirperverlik yolda başlar. Arabanın koltukları bile o kadar rahat ki tüm yorgunluğun geçecek bana güven….

(İkisi de sahneden çıkar. Sahne kararır.)



SAHNE 10


Sahne Duygu Tasarı Merkezidir. Sahnenin ortasında tek kişilik bir koltuk vardır. Koltuğun bir kemeri ve kol kısımlarında kelepçeleri vardır. Sahnede koltuk dışında başka hiçbir şey yoktur. Duvarlar beyazdır.

(Sahneye Serkan ve Derman girer. Serkan halsiz görünmektedir. Derman Serkan’ın koluna girmiştir. Yavaşça koltuğa oturmasına yardım eder. Serkan oturunca kemeri ve kelepçeleri bağlar.)

Serkan: Burası neresi? … Neden burdayım? … Sadece sohbet edeceğiz demiştiniz?

Derman: Sakin ol…. Sakin ol… Evet sadece sohbet edeceksin. Korkacak bir şey yok.

Serkan: Nerdeyim ben?

Derman: Son teknoloji duygu tasarı merkezlerimizden birindesin.

Serkan: Ne demek bu?

Derman: Artık yapay mutluluklara ihtiyacın kalmayacak demek.

Serkan: Çok halsiz hissediyorum.

Derman: Ha onun burayla bir ilgisi yok. Zorluk çıkartırsın diye içeceğine eklediğimiz zararsız bir madde. Endişe etme birazdan etkisi geçer.

Serkan: Ama bu… yasadışı… suç işliyorsunuz.

Derman: Her şey yasal. Hem kötü bir niyetimiz yok. Tek istediğimiz vatandaşlarımızın gerçek mutluluğa erişmesi.

Serkan: Evime gitmek istiyorum.

Derman: (Güler.) Ne yapacaksın evde? Yoksa o paragöz patronu arayıp yine yapay mutluluk mu satın alacaksın.

Serkan: (Yavaş yavaş kendine gelir.) Off yeter artık. Aynı şeyleri söylemeyi bırakın.

Derman: Benim sohbetimden sıkıldığına göre artık seni duygu tasarımcımızla tanıştırma vaktimiz geldi.

Serkan: O kim?

Derman: (Ellerini birbirine vurup) Hey DuTa!

DuTa (Ses): Duygu Tasarı Merkezine hoş geldiniz. Ben DuTa. Nasıl yardımcı olabilirim?

Derman: Uzun zamandır mutluluğun peşinden koşan ama bir türlü yakalayamayan bir arkadaşım var da ona yardımcı olabilir misin?

DuTa (Ses): Arkadaşınızı daha iyi tanıyabilmem için lütfen elektrotları bağlayabilir misiniz?

Derman: Ahh tabi ya! Elektrotlar. (İçeriye bağırır.) Yardımcı Elektrotlar!

(Sahneye Lu girer. Elinde küçük bir kap vardır. Kabın içinde saçlı deriye yapışan 4 tane elektrot bulunmaktadır. Serkan Lu’yu görünce şaşırır.)

Serkan: Senin ne işin var burda?

Derman: Aa sen yardımcımızı tanıyorsun değil mi?

Serkan: Ama o… onlardan biri…

Derman: Hayır hayır öyle deme o bizim tarafta. O olmasa bu işi hayatta yapamazdık. Senin hakkında onca bilgiyi nereden öğrenecektik?

(Lu 4 elektrotu da yerleştirip hiçbir şey söylemeden sahneden çıkar.)

DuTa (Ses): Elektrotlar hazır. Kurulum tamamlanıyor. Lütfen bekleyin.

Derman: Seni DuTa ile baş başa bırakma zamanı geldi.

Serkan: İstemiyorum. Bırakın beni!

Derman: Şşşt… Her şey senin iyiliğin için.

(Derman sahneden çıkar. Serkan arkasından seslenir.)

Serkan: Dur! Lütfen gitme!

DuTa (Ses): Hoş geldin Serkan!

(Serkan cevap vermez.)


DuTa (Ses): Lütfen birini seçer misin? Resim Sergisi – Sinema Filmi – Radyo Programı

(Serkan yine cevap vermez. Bağlı olan kemeri çözmeye çalışmaktadır.)

DuTa (Ses): Lütfen birini seçer misin? İğne – Misket – Yüzük

(Serkan yine cevap vermez.)

DuTa (Ses): Lütfen birini seçer misin? Patron – Tamirci – Doktor

(Serkan yine cevap vermez. Bağlı olan kelepçeleri çözmeye çalışmaktadır.)

DuTa (Ses)): “Resim Sergisi- Yüzük – Patron” seçimleri kaydedildi. Simülasyon hazırlanıyor.

Serkan: Ben hiçbir şey seçmedim.

DuTa (Ses): Sözel olarak yapılmayan tercihlerde beyin dalgaları esas alınır.

Serkan: Ben seçmedim diyorum sana!

DuTa (Ses): Simulasyon hazır 3…2…1

(Bir ses eşliğinde sahne aniden kararır.)



SAHNE 11

Sahne bir resim sergisidir ama sahnede sadece bir tane resim bulunmaktadır. O da Serkan’ın evindeki altın yüzüğün resmidir. Sahnenin seyirciye göre solundaki masada Lu oturmaktadır. Lu sergiden sorumlu kişiyi canlandırmaktadır. Lu'nun kostümünde, sahnede vs. nostaljik esintiler vardır.

(Sahneye yavaş adımlarla Serkan girer. Lu Serkan’ı görünce heyecanla ayağa kalkar.)

Lu: Buyurun hoş geldiniz beyefendi. Elimde kalan son resmi incelemek ister misiniz? Çok özel bir yeteneğin elinden… ressam bunu çizdikten sonra daha iyisini bir daha çizemem diye intihar etmiş…

(Serkan yavaş adımlarla resme yaklaşır.)

Lu: Çekinmeyin yakından bakın…. Evinizin duvarına o kadar yakışacak ki…. Misafirleriniz gözünü ayıramayacak…. Üstelik son parçaya özel yarı fiyatına biliyor musunuz?... Paraya ihtiyacım olmasa inanın kimseye satmam…. Nutkunuz tutuldu değil mi? … İnsanın saatlerce bakası geliyor….

Serkan: (Durgundur.) Bu benim tablom.

Lu: (Kahkaha atar.) Alıyorsunuz demek…. Hiç pişman olmayacaksınız!

(Bu esnada sahneye Mutluluk A.Ş patronu Mutlu girer. Elinde içinde para olan zarf vardır.)

Mutlu: İki katını teklif ediyorum!

Lu: A.a..ma satmak üzereydim.

Mutlu: Saçmalayın lütfen iki katı diyorum!

Lu: (Serkan’a) Beyefendi önce siz geldiniz. Eğer iki katını ödemeyi kabul ederseniz size satmak isterim.

Mutlu: (Alayla güler.) İki katı mı? O normal fiyatı dahi ödeyemez ki. Bu adamın borcunu bile başkaları kapatıyor. Bunun neyine resim sergisi. Hadi hadi aptallık etme. Sen bana ver şunu (Deyip zarfı Lu’nun eline sıkıştırır. Resmi asılı olduğu çerçeveyle beraber kucaklar ve hızlı adımlarla sahneden çıkar.)

Serkan: Ama o benim tablomdu.

Lu: Kusura bakmayın. Eğer paraya ihtiyacım olmasa gerçekten size vermek isterdim.

(Serkan yere çöker. Işık Serkan’a odaklanır. Sayıklamaya başlar.)

Serkan: Ama o benim tablomdu…. benimdi... evimdeydi

(Sahne kararır.)



SAHNE 12

Sahne Duygu Tasarım Merkezi’dir. Sahnenin aydınlanmasıyla Serkan korkarak uyanır.

DuTa (Ses): Simulasyon tamamlandı.

Serkan: Bırak beni. İstemiyorum diyorum!

DuTa (Ses): Lütfen birini seçer misin? Resim Sergisi – Sinema Filmi – Radyo Programı

Serkan: Simulasyon falan istemiyorum!

DuTa (Ses): Seçim sözel olarak yapılmazsa beyin dalgaları esas alınacaktır.

Serkan: (Biraz durur.) Sinema filmi!

DuTa (Ses): Lütfen birini seçer misin? İğne – Misket – Yüzük

Serkan: İğne!

DuTa (Ses): Lütfen birini seçer misin? Patron – Tamirci – Doktor

Serkan: Tamirci!

DuTa (Ses): “Sinema Filmi, İğne, Tamirci” seçimleri kaydedildi. Simülasyon hazırlanıyor.

Serkan: Yine mi! … Hayır hayır!

DuTa (Ses): Simulasyon hazır 3…2…1

(Bir ses eşliğinde sahne aniden kararır.)




SAHNE 13

Sahne hem telefon tamiri yapan hem de 2. El telefon satan bir dükkandır. Sahnenin seyirciye göre sol tarafında tamirlerin yapıldığı tezgâh bulunmaktadır. Tezgâhın hemen önünde de bir adet müşteri koltuğu vardır.

(Tezgâhta Mutlu vardır. Elindeki telefonun tamiriyle uğraşmaktadır. Müşteri koltuğunda da Serkan oturmaktadır. Bu sahnede Serkan, Mutlu’nun sorduğu sorulara hep çekingen cevap vermektedir.)

Mutlu: Kaç yıllık bu telefon? Ahı gitmiş vahı kalmış!

Serkan: Yeni sayılır...

Mutlu: Yeni olur mu! Baksana bataryası bile şişmiş. Davul gibi olmuş. Normalde özel iğnesiyle zor açılır bu telefonların arkası ama bak seninkinde yarım santim açıklık olmuş.

Serkan: Onu değiştirecektim de…

Mutlu: Sen şarjdayken kullanıyor musun bunu?

(Serkan “evet” anlamında başını sallar.)

Mutlu: Oyun mu oynuyorsun?

Serkan: Yok… film.

Mutlu: Ne izliyorsun?

Serkan: Bilim Kurgu.

Mutlu: Bilim Kurgu’da yeni bir şeyler de yok ki. Hep aynı. Romantik Komedi sevmez misin?

Serkan: Yok.

Mutlu: Öyle kestirip atma. Çok güzel şeyler var bu aralar.

Serkan: Kaç liraya olur?

Mutlu: Ben fiyat bilmem. Korsan izliyorum zaten.

Serkan: Telefonu soruyorum. Batarya ve ekran toplam kaç olur?

Mutlu: Ha… Bak bu telefonun modeli eski o yüzden orijinal bataryayı bulmak sıkıntı onu baştan söyleyeyim.

Serkan: Telefon eski değil!

Mutlu: Abim bu telefon artık eski! Sen bizim sektörü çok bilmiyorsun herhalde. Her şey çok hızlı gelişiyor. Her gün yeni telefon çıkıyor. Bilim kurgu filmine döndük. Bak inanmazsın geçen yurt dışında yaşayan kadının biri bozuk diye bir telefon getirdi. Ömrümde ilk defa görüyorum böyle bir şeyi. Korkumdan dokunamadım bile. Abla götür Kore’de yaptır dedim. Kadın aslında Almanya’da yaşıyormuş da kızı Kore’de üniversite okuyormuş. 3 sene önce taşınmışlar. Eşiyle de boşanmış….

Serkan: Abi ekranla beraber kaç lira olur?

Mutlu: Bunun ekran da tuz buz olmuş. Şimdi ben ne diyeyim ki sana...

Serkan: Acil yaptırmam lazım.

Mutlu: Hayırdır. Yeni bilim kurgu mu çıkıyor? (Kahkaha atar.)

Serkan: Arayan soran olmuştur.

Mutlu: Bak sana ne diyeceğim. Sen boşver bu dandik telefonu. Sana şöyle en güzelinden hem de ucuzundan şıkır şıkır 2. El bi telefon ayarlayayım.

Serkan: Yok istemez.

Mutlu: Abim ben senin iyiliğin için diyorum. Şimdi bunun ekranı, bataryayı değiştirecem. 2 hafta sonra kamerası bulanık diye geleceksin. Onu halledecem 2 hafta sonra şebeke yok diyeceksin. Bu telefonun derdi bitmez. Gel sana elimdeki en güzel modeli göstereyim.

Serkan: Yeni telefona yetecek param yok.

Mutlu: Dert etme sen onu. Yaparız bir şeyler. (Tezgâhın altından bir telefon çıkartıp gösterir. Bu telefonun ekranı Serkan’ın bozuk telefonundan daha büyüktür.) Bak tam sinemaseverlere göre. Kafam kadar ekranı var. İnsan filmin içinde kaybolur yemin ediyorum. Daha 1 hafta önce aynısından kuzenime sattım. Çocuk 1 haftadır evden çıkmıyormuş. Boyuna film boyuna dizi… Sevgilisinden ayrılmıştı. İntihar edecem falan diyordu. Şimdi bir gör! Sevgi pıtırcığı… İnsanı bu kadar değiştirir mi deme. Bu telefon başka bir şey.

Serkan: Abi benim o kadar param yok.

Mutlu: Ya güzel kardeşim. Sana peşin fiyatına 36 ay taksit yaparım. Yavaş yavaş ödersin. Hiç dokunmaz.

(Serkan biraz düşünür.)

Serkan: Bataryayı bulamayız mı diyorsun?

Mutlu: İmkânı yok bulamayız.

Serkan: Ekran?

Mutlu: Tuz buz olmuş. Yapamayız.

Serkan: 36 ay mı demiştin?

Mutlu: Yavaş yavaş ödersin.

Serkan: Peşin fiyatına?

Mutlu: Tabi ya!

Serkan: Bilemedim ki şimdi.

Mutlu: Hadi hadi hayırlı olsun. (Deyip paketleme yapmaya başlar.) Sen bunu hak ediyorsun kardeşim. Bu telefon sana çok yakışacak. (Birkaç belge çıkartır.) Sen şunlara imza at.

(Serkan çekinerek imza atar. Mutlu paketli telefonu poşete koyup Serkan’ın eline sıkıştırır.)

Mutlu: Hadi hayırlı olsun. Güzel günlerde kullan.

Serkan: (Hala durgundur.) Sağol

Mutlu: Hadi durma eve koş eve. Patlat mısırını, aç filmini, uzat ayaklarını. Evde sinemanın tadını çıkar. Keşke dükkân olmasa da ben de yapsam ya!

Serkan: (Durgun bir şekilde) Kolay gelsin. (Deyip sahneden çıkar.)

(Sahne kararır.)



SAHNE 14

Sahne Duygu Tasarım Merkezi’dir. Sahnenin aydınlanmasıyla Serkan korkarak uyanır.

DuTa (Ses): Simulasyon tamamlandı.

Serkan: Yeter artık. (İçeriye) Bırakın beni!

DuTa (Ses): Lütfen birini seçer misin? Resim Sergisi – Sinema Filmi – Radyo Programı

Serkan: Ne! Yine mi! Ne zaman bitecek bu saçmalık!

DuTa (Ses): Seçim sözel olarak yapılmazsa beyin dalgaları esas alınacaktır.

Serkan: Radyo Programı!

DuTa (Ses): Lütfen birini seçer misin? İğne – Misket – Yüzük

Serkan: Misket!

DuTa (Ses): Lütfen birini seçer misin? Patron – Tamirci – Doktor

Serkan: Doktor!

DuTa (Ses): “Radyo Programı, Misket, Doktor” seçimleri kaydedildi. Simülasyon hazırlanıyor.

Serkan: (İçeriye) Sizi şikâyet edicem! Duydunuz mu? Buradan çıkıp polise gideceğim!

DuTa (Ses): Simulasyon hazır 3…2…1

(Bir ses eşliğinde sahne aniden kararır.)



SAHNE 15


Sahne Serkan’ın evidir. Masanın üstündeki radyonun anteni yukarıya kaldırılmış ve radyo çalışır durumdadır.

(Serkan ikili koltukta oturup radyoyu dinlemektedir. Bir yandan da puzzle yapmaktadır. Devam eden radyo programının sunucusu Mutlu’dur.)

Mutlu (Ses): Evet, yavaş yavaş programımızın sonuna doğru geliyoruz. Bu bölümde alttan sessizce klasik müziğimiz çalarken sohbet edelim istiyorum.

(Çok sessizce Mozart 40. Senfoni çalmaya başlar.)

Mutlu (Ses): Biraz eskilerden konuşalım. Sokaklarda misket oynadığımız o mutlu günlerden… Ev ödevini yaptıysan hayatın senden başka hiçbir şey beklemediği zamanlar… Gerçi ben ödevleri düzenli yapan bir tip değildim de (Gülme efekti duyulur.- https://www.youtube.com/watch?v=m7Nylsp6Y60- ) Sanki yapsam ne olacaktı. Çok merak ediyorum ödevleri özenle yapan, hasta olsa da okula gelen, en önde oturan, saçını hep topuz yapan, pembe kocaman çantalı o kız doktor oldun mu? (Gülme efekti) Eğer doktor olduysan bizi arar mısın? Şaka bir yana yayını kapatmadan bir telefon daha alabilirim. Doktor olmayanlar da arayabilir. Klasik Ses’in kapısı herkese açık…. 

(Serkan puzzle yapmayı bırakıp telefonunu eline alır. Biraz düşünür.)

Mutlu (Ses): Sona yaklaşırken şöyle güzel bir sohbet etmek isterim. Kızlar arasanıza!

(Serkan telefonu heyecanla kulağına götürür.)

Serkan: Merhaba, ben yayına bağlanmak için aramıştım…. Evet… Serkan… Tamamdır bekliyorum.

Mutlu (Ses): İki lafın belini kıralım…. Evet yine çok beklemedik ve o güzel haber geldi. Telefon var! Yoksa pembe çantalı o kız mı? (Gülme efekti) Arkadaşlar bağladınız mı? … Alo! Kiminle görüşüyorum?

Serkan: Merhaba, Ben Serkan

Mutlu (Ses): Hadi ya o kız değilmiş. Demek ki doktor olamamış (Gülme efekti) Serkan sen doktor musun bari?

Serkan: Hayır.

Mutlu (Ses): İlkokulda ödevlerini düzenli yapar mıydın peki?

Serkan: Maalesef

Mutlu (Ses): Hasta olsan da okula gider miydin?

Serkan: Zannetmiyorum.

Mutlu (Ses): Serkan’da da aradığım hiçbir özellik yok. (Sesini incelterek) Kusura bakmayın Serkan Bey aradığım kriterlere uygun değilsiniz. (Gülme efekti) Peki ne işle meşgulsün?

Serkan: Imm… şu an bir şey yapmıyorum… arıyorum yani

Mutlu (Ses): İşte ödevlerini düzenli yapmazsan böyle olur. (Gülme efekti) Kimler doktor oluyor zannediyorsun. Hasta olsa da okula gidenler. Bir top tuvalet kâğıdı alıp sümküre sümküre test çözenler kazanıyor sınavları (Gülme efekti). Peki bizi dinlerken ne yapıyordun?

Serkan: Puzzle yapıyorum.

Mutlu (Ses): Puzzle mı?

Serkan: Evet artık çarşamba akşamı ritüelim oldu. Bir yandan sizi dinlerken bir yandan da puzzle yapıyorum. Çok iyi geliyor.

Mutlu (Ses): Sevgili seyirciler size de Puzzle hayatın gerçekleriyle yüzleşemeyen prenses aktivitesi gibi gelmiyor mu? (Gülme efekti) Evli misin?

Serkan: Hayır.

Mutlu (Ses): Tabi abi puzzle yapan kocayı napsın kızlar? Aa kapatmadan son sorumuz olsun o zaman. Kızlar puzzle yapan biriyle evlenir misiniz? Dm’den yazın hemen. Güzel cevapları okuycam…. Serkan bir gününü nasıl geçirirsin? Takıldığın arkadaşların falan var mı?

Serkan: Arkadaşlarım… vardı… yani liseden ve üniversiteden takıldıklarım vardı ama üzerinden uzun zaman geçince ister istemez aynı samimiyet kalmıyor. Şu anda çoğuyla görüşmüyorum… arada mesajlaşmalar oluyor tabi ama o da ayda yılda bir.

Mutlu (Ses): (Alaylı ani bir kahkaha atar.) İzmir’den Aylin, puzzle yapan erkek kendine koca bulsun bence yazmış (Gülme Efekti) Arkadaşlar Aylin’e bir nostaljik radyo gönderelim mi? Bayıldım! Aylin bana adres bilgilerini atar mısın? Aslında günün son hediyesini Serkan sana gönderecektim ama Aylin patlattı valla bombayı.

Serkan: Yok sorun değil. Aylin Hanım’a hayırlı olsun.

Mutlu (Ses): Ooo Serkan bir yerden başlayalım diye adımı atmaya başladı. Aylin’in adres bilgilerini sana da göndereyim istersen Serkan (Gülme efekti)

Serkan: Yok ben sadece…

Mutlu (Ses): Evet. Aradığın için çok teşekkür ederim Serkan. Tam sona doğru çok güzel bir sohbet oldu gerçekten

Serkan: Ben teşekkür ederim. İyi yayınlar…

Mutlu (Ses): Alalım yayından Serkan’ı… Aldık mı?... Tamam Serkan gittiğine göre biz bi 2 saat daha devam edebiliriz. (Gülme efekti) Gerçekten çok isterdim iki saat daha sizlerle olmayı ama diğer arkadaşlar da program yapmak istiyorlar. Onları dinleyen yok ama yine de yapmak istiyorlar. (Gülme efekti) O zaman efendim Klasik Ses’ten bugünlük bu kadar. Modumuzu tavan yapacak harika bir eserle kapatıyoruz. Haftaya aynı gün aynı saatte görüşmek üzere. Sağlıcakla kalın.

(Bizet’den Carmen’nin giriş kısmı çalmaya başlar. https://www.youtube.com/watch?v=cvny0Mssa04 )

(Serkan koltuktan kalkar radyoyu sinirle kapatmasıyla sahne kararır.)



SAHNE 16

Sahne Duygu Tasarım Merkezinde Derman’ın ofisidir. Ofis sıradan bir ofistir. Çalışma masası, koltuklar, çeşitli dosyalar vs vardır.

(Sahne aydınlandığında Derman masada oturmuş önündeki evrakları incelemektedir. Bu esnada Lu kapıyı çalar.)

Derman: Gel!

(Lu içeri girer. Elinde bir dosya vardır.)

Lu: Serkan’ın simülasyonları tamamlandı. Raporu getirdim

Derman: Harika!

(Lu dosyayı Derman’a verir. Derman biraz inceler.)


Derman: İstediğimiz düzeyin çok gerisinde.

Lu: Aslında 3 simülasyonda da benzer duygular çalışılmış ama neden bu kadar etkisiz anlamadım.

Derman: Hala burda mı?

Lu: Burda ama daha uzun tutarsak başımız derde girebilir.

Derman: Tamam evine bırakalım.

Lu: Serkan’la devam edecek miyiz?

Derman: Yok... Bu sonuçlarla hiçbir yatırımcıdan destek alamayız. Belli ki uyumsuz…. Aynı apartmanda sizden hizmet alan biri daha vardı.

Lu: Arzu Hanım.

Derman: A evet Arzu…. Haftaya onunla deneyelim.

Lu: Kesin bir şey diyemeyeceğim. Patrona sormam gerek.

Derman: Nasıl anlamadım?

Lu: Patron Serkan için sunduğu bilgilerin karşılığını almadığını düşünüyor. Üstelik müşteriyi de kaybettim dedi.

Derman: Müşteriyi kaybettiği falan yok. Görmedin mi raporları? 1 haftaya kalmaz yeniden arar.

Lu: Bundan sonra çalışmaya devam etmek için bir şartı var.

Derman: Neymiş?

Lu: Simülasyon raporlarının kopyasını istiyor.

Derman: (Alayla sırıtır.) Ne yapacakmış raporları?

Lu: Bilmiyorum.

Derman: (Biraz düşünür.) İyi tamam veririz bir kopyasını. Sen şu Arzu’nun bilgilerini getir bana. Hemen başlayalım. Proje sunumuna 3 hafta kaldı hala 450’ye bile ulaşamadık.

Lu: Tamam hallederim.

Derman: Projenin tanıtımına da şimdiden başlayacağız. Yavaş yavaş halkın da duyması lazım.

Lu: Televizyona, radyoya çalışmanın ön raporu sunulacaktı geçen hafta.

Derman: Evet evet sunduk. Bugün bir radyo programına konuk oluyorum.

Lu: Televizyon daha iyi olurdu aslında

Derman: Haftaya televizyona alacağız dediler ama bilmiyorum olur mu?... (Raporu Lu’ya uzatır.) Sen şunun kopyasını al patronuna götür.

(Lu raporu alır.)

Lu: Başka bir isteğiniz var mı?

Derman: Şimdilik yok. Çıkabilirsin.

Lu: Kolay gelsin. (Lu sahneden çıkar.)

(Derman önündeki kağıtlarla ilgilenmeye başlar. Sahne kararır.)



SAHNE 17

Sahne Serkan’ın evidir.

(Serkan ikili koltukta uyuyordur. Sahne aydınlandıktan bir süre sonra korkarak uyanır. Etrafına bakar. Koltuğa dokunur. Kafasında elektrotların koyulduğu yerlere dokunur. Sonra sakinleşir. Koltuktaki telefonunu alır. Ekranını, bataryanın olduğu arka kısımlar inceler. Ayağa kalkar. Asılı olan altın yüzük tablosunu eline alır. Bir süre bakar. Sonra yeniden yerine asar. Masaya yaklaşır. Radyoyu açar. Radyoda Derman’ın konuk olduğu haber bülteni yayınlanmaktadır.)

Haber Spikeri (Ses): Kusura bakmayın kaçırdım. Kaç kişi üzerinde çalışma yapılmıştı?

Derman (Ses): Şu an 412 ama hedefimiz 500’e tamamlamak.

Haber Spikeri (Ses): Peki. Kaç kişide istenen sonuca ulaştınız?

Derman (Ses): Yani bir oran vermem gerekirse %80 diyebilirim. Bu %80’lik kesimde kullandığı antidepresanı, alkolü, uyuşturucuyu bırakanlar,  boşandığı eşiyle barışanlar, işe girenler, terfi alanlar ve daha niceleri var.

Haber Spikeri (Ses): Kalan yüzde %20’de durum nasıl?

Derman: %20’lik kesimde ilk aşamadan sonra tedaviye yanıt düşük olduğu için devam etmiyoruz. Ama tabi onlarda da minimal düzey de olsa bir değişiklik oluyor.

Haber Spikeri (Ses): Tabi %80 başarı oranı çok büyük bir oran.

(Bu esnada kapı çalar. Serkan radyoyu yine sinirle kapatır. Kapıyı açar. Kapıda kimse yoktur. Üstünde kocaman harflerle “MUTLULUK A.Ş.” yazan 3 tane kutu vardır. Kutuları içeri alır. Koltuğa oturur ve sırayla açmaya başlar. En küçük kutuyu açar. İçinden bir telefon kutusu çıkar. Diğer kutuyu açar. İçinden nostaljik bir radyo çıkar. Son kutudan da evindekinin aynısı olan, altın yüzüğün resmedildiği bir tablo çıkar. Üçüne de boş gözlerler bakarken telefonu çalar. Telefonu açar.)

Serkan: Alo!

Mutlu (Ses): Umarım hediyelerimi beğenmişsinizdir?

Serkan: Ne şimdi bunlar?

Mutlu(Ses): Mutluluk A.Ş.’nin 10. Yılına özel en değerli müşterimize birtakım hediyeler göndermek istedik.

Serkan: İstemiyorum ben bunları. Getirdiğiniz gibi geri götürün.

Mutlu (Ses): Olur mu Serkan Bey, sizin için özenle hazırladığımız hediyeleri geri almak bizi çok üzer. Lütfen sizi mutlu etmemize müsaade edin. Hatta eğer müsaitseniz yarın evinizde de güzel bir sürpriz ayarlayabiliriz.

Serkan: Neden bana bunu yapıyorsunuz?

Mutlu (Ses): Sadece mutlu olmanızı istiyoruz. Kötü bir niyetimiz yok.

Serkan: (Biraz ağlamaklı konuşmaya başlar) Sürekli hakkımda bilgi topluyorsunuz. Gördüğüm simülasyonlardan bile nasıl haberdar olabiliyorsunuz?

Mutlu (Ses): Sizin biraz kafanız karışmış herhalde. Yarın güzel bir doğum günü partisine ne dersiniz?

Serkan: Olur…Sonra ne olacak?... Tabi ya bir parti daha yapacağız değil mi?... Sonra onu da unutup bir parti daha…. Sonunda neyim var neyim yoksa alacak, beni yapayalnız bırakıp gideceksiniz. Yine bu kanepede tek başına kalan ben olacağım değil mi? Tabi size ödediğim paralardan sonra oturacak bir kanepem kalırsa…

Mutlu (Ses): Size yeri geldiğinde ücretsiz hizmet veren bir kuruluş olarak böyle düşünmenize çok üzüldük.

Serkan: Ücretsiz hizmetlerinizin… bu hediyelerinizin… bakanlıkla yaptığınız anlaşmaların… her şeyin farkındayım… anladınız mı her şeyin farkındayım… beni salak yerine koymayı bırakın artık!

(Mutlu konuşmanın ortasında telefonu kapatır.)

Serkan: Alo! … Alo!... (Telefonun ekranına bakar. Kapattığını fark edince yüzünde üzüntülü bir gülümseme olur. Sonra bir süre düşünceli bir şekilde koltukta oturur ve yeniden telefonunu eline alıp Derman’ı arar. Uzunca bir süre bekler. Sonunda Derman açar.)

Derman: Alo!

Serkan: Alo, Ben Serkan.

Derman: Serkan az önce bir radyo programından çıktım da seni sonra arasam olur mu?

Serkan: Evet, programı dinledim. %20’lik kesimde olduğumu öğrendim... 450 denekten biri olduğumu öğrendim.

Derman: Serkan…. Gerçekten çok yoğunum sonra konuşalım mı?

Serkan: Bana ne olacak Derman Bey? … Tedaviye tam yanıt vermeyen, şirketle devlet arasında kişisel bilgilerinin ticareti yapılan, şirketin para yuvası, devletin başarısız deneme olarak gördüğü Serkan’a ne olacak?

(Derman telefonu kapatır.)

Serkan: Alo!... Alo!

(Serkan telefonunun ekranına bakar. Aynı üzüntülü gülümsemeyi yeniden yapar. Bitkin bir şekilde koltuğa yaslanır. Bu esnada Mozart 40. Senfoni çalmaya başlar. Işık Serkan’a odaklanır. Sahne kararır.)

SON

7 yorum:

  1. aga ne güzel hikaye işte

    YanıtlaSil
  2. ne güzeli hiç bir şey anlamadım olm

    YanıtlaSil
  3. Çok kötü ama bana komik ve kısa lazımmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmm mm m. Mmmmmm; m

    YanıtlaSil
  4. Bana 8 kişilik lazımmmmmmmmmmmmmmmmmm
    mmmmmmmmmmmm

    YanıtlaSil
  5. Hayatımı kararttı.

    YanıtlaSil

Blogger tarafından desteklenmektedir.