BENİM CANIM KİRACILARIM
Ailesinden kalan 6 katlı apartmanın 4. katında oturan Şekibe'nin 5 kiracısı vardır ve hayatını devam ettirmek için herhangi bir işte çalışmaya ihtiyacı yoktur.
Uyarı: Oyunu sahnelemeden önce mail yoluyla veya İnstagram üzerinden iletişime geçip izin istemeniz ZORUNLUDUR! Oyun hakkındaki görüş ve önerilerinizi bu sayfanın en altında yorum olarak ya da mail / instagram yoluyla belirtebilirsiniz. Sahnelediğiniz oyunlarımdan fotoğraf/video göndermeniz rica olunur. Keyifli okumalar dilerim...
KARAKTERLER
Şekibe: 50-60 yaşlarındadır. Yalnız yaşamaktadır. Patavatsızdır. Bencildir.
Asım: 35-40 yaşlarındadır. Evlidir. 3 çocuğu vardır. Fabrikada gece vardiyasında çalışmaktadır.
Nurten: 35-40 yaşlarında Asım’ın eşidir. Ev hanımıdır.
Doktor: 30-35 yaşlarındadır. Yalnız yaşamaktadır. Nöbet usulü çalışmaktadır.
Selda: 30-35 yaşlarındadır. Yazılımcıdır. Uzaktan çalışmaktadır. Düzenli bir geliri yoktur. Proje bazlı kısa süreli işlerde çalışmaktadır.
Kayra: 25-30 yaşlarındadır. Üniversiteden yeni mezun olmuştur. İş aramaktadır.
Hayati: 60-65 yaşlarındadır. Emeklidir. Birkaç sene önce eşini kaybetmiştir. Oğlu ve torunu vardır.
NOT: Oyun fazla sayıda sahne geçişi barındırmaktadır. Seyir zevkini arttırmak adına geçişlere oyun akışına uygun müzik/dans/koreografi vs. koyulabilir. Yönetmen kararına bırakılmıştır.
SAHNE 1
Sahne bir evin salonudur. Salonun ortasında iki kişilik kanepe, sağında tek kişilik kanepe vardır. Sahnenin solunda yemek masası bulunmaktadır. Arka tarafta teknik imkanlar elverdiğince sahnenin ev olduğunu gösteren tablo, vazo, askı vs bulunur.
(Sahne aydınlanır. İki kişilik kanepede yan yatar pozisyonda, yüzü seyirciye dönmüş, gözleri açık Şekibe yatmaktadır. Bakışları duygusuzdur. Gözlerini dikmiş öylece bakmaktadır.)
Şekibe (Dış ses): Yine sabah oldu…. Ama beni pek ilgilendirmiyor… Sabahmış, akşammış… Hafta içiymiş, hafta sonuymuş… bana ne!... Arada bi’ resmi tatillerden haberim oluyor… bayramdan seyrandan falan işte…. Çalışmıyorum, emekli de değilim…. Para mı? … Yeterince var diyeyim. 4. Katında oturduğum apartmanımda 5 tane kiracım var. Onlardan gelen yetiyor bana… Artık babam mı sağolsun anam mı sağolsun yoksa dedem mi sağolsun bilmem…. Ben çalışmıyorum da onlar zamanında iyi çalışmış… Öyle çalışmışlar ki benim hiç çalışmama gerek kalmamış… Neden gerek olsun ki… Benim yerime çalışan 5 tane kiracım var zaten… Ahh Benim Canım Kiracılarım, kim bilir günün kaç saati benim için çalışıyorlar….
(Sahne kararır. Bir süre sessizlik olur. Sahne aydınlanır. Bu kez Şekibe kanepenin önüne yere yatmıştır ve tavana bakmaktadır.)
Şekibe: (Sayıklar tarzda) Hayatını devam ettirmek için çalışmak zorunda olmamak…. Devam etmek için çalışmak zorunda olmamak… çalışmak zorunda olmamak…. Zorunda olmamak…. Olmamak… olmamak…. Olmamak….
(Sahne yeniden kararır. Yeniden aydınlandığında Şekibe yemek masasına oturmuş puzzle yapmaktadır.)
Şekibe (Dış ses): İstersem hayatım boyunca puzzle yapabilirim…. İstersem hayatım boyunca puzzle yapmayadabilirim… istersem bu yaz Antalya’ya gidebilirim… gitmeyedebilirim… Her gün hamburger yiyebilirim… yemeyedebilirim…. Patatesleri bilmem kaç boy büyütebilirim… Ekstra soğan halkası alabilirim… Üç peynirli bile yapabilirim… Off canım çekti… Yarın güzel bir hamburgeri hak ettim.... Çalışıp hak ettim sayılmaz da... anladınız işte.... “benim canım kiracılarım!
(Sahne yeniden kararır. Karanlıkta Şekibe’nin sesi duyulmaya devam eder.)
Şekibe (Dış ses): Şimdi diyeceksiniz ki "kim bunlar böyle iki lafından biri kiracılarım da kiracılarım." E iyi madem, zaten benim de yapacak başka bir işim yok. Üstümü giyinip kiracılarımı ziyaret edeyim bari…. Evet evet…. Hem bana çok uzak da değiller…. Alt kat, onun altı, onun altı, üst kat ve onun üstü…. Hepsi bu… Belki gelecek yılın zammını yavaştan çıtlatırım… Eşyalara da bir göz gezdirmiş olurum fena mı?
(Sahne aydınlanır. Şekibe üzerine sıradan kıyafetler giymiştir. Çantasını, ceketini vs üzerine alırken sesi duyulmaya devam eder.)
Şekibe (Dış ses): Ben zaten kiracılarıma habersiz giderim…. Kendi evime giderken randevu alacak halim yok ya… Hem gizlice kedi, köpek sahiplenen varsa ortaya çıkmış olur… bir taşla iki kuş… Kuş mu… yok yok o da olmaz!... Evlerimde evcil hayvan istemem!
(Etrafa göz gezdirir. Ceplerini kontrol eder.)
Şekibe (Dış Ses): Her şey tamam gibi… önce en alt kattaki Nurten ve Asım’a gideceğim... İkisi de kesin evdedir… Onların evde olduğunu bildiğimi de biliyorlar… Kapıyı açmama gibi bir şey olamaz… mecbur açacaklar… Benimki de kuruntu işte, neden açmasınlar ki?... Tabii açacaklar!... Sever onlar beni sever...
(Sahneden çıkarken dış ses duyulmaya devam eder.)
Şekibe (dış ses): Ama inşallah çocuklar evde değildir. Şimdi ağlamaya zırlamaya falan hiç katlanamam…
(Sahne kararır.)
SAHNE 2
Sahne aydınlandığında ilk sahnedeki ev düzeninin aynısı kuruludur. Başka bir ev olduğu arkadaki küçük ev eşyalarından, yerdeki halıdan, kanepe örtüsünden vs belli olmaktadır. Bu evin sosyoekonomik olarak düşük bütçeyle kurulduğu da anlaşılmaktadır. Yerde çocuk oyuncakları vs vardır. Ev dağınık görünmektedir.
(Yemek masasında Nurten oturmuş öğlen yemeği için hazırlık yapmaktadır -patates soymak, doğramak vs. gibi- O esnada kapı zili çalar. Nurten elindeki işi bırakıp üstünü başını toparlayarak kapıya gider. Delikten bakar. Moralinin bozulduğu anlaşılır. "Bi’ bu eksikti dercesine" jestler yapar. Yüzünde yalancı bir gülümsemeyle kapıyı açar.)
Nurten: Aaa Şekibe Hanım, buyrun buyrun….İçerisi biraz şey ama…
(Şekibe, Nurten’in sözü bitmeden içeriye dalar. Bir yandan odanın dört bir yanına göz gezdirirken bir yandan da konuşmaya devam eder.)
Şekibe: Ay Nurten sen de hep aynı cümle ya… Yok dağınıkmış, yok kirliymiş, yok soğan kokuyormuş… Tamam anladık… Yabancı değiliz ya… Hem dağınıksa topla canım sen de…
Nurten: 3 tane çocukla toplasam da yine dağılıyor… Baksanıza şuraya sanki 1 saat önce temizlenmiş gibi mi….
(Nurten eğilip yerden bir tane çocuk oyuncağı alıp kanepeye koyar.)
Şekibe: Evde mi çocuklar?
Nurten: Yok yok üçü de okulda…
Şekibe: Hah İyi bari… zamanlamam ancak bu kadar iyi olabilirdi… (Yemek masasına bakar.) Akşama hazırlık şimdiden başladı herhalde?
Nurten: Olur mu, öğlene onlar… Çocuklar gelecek ya öğle yemeği için…
Şekibe: (Yüzü düşer.) Hemen mi gelirler kız?
Nurten: Yok yok daha var.
Şekibe: Onlar gelmeden kalkarım ben… yaşlandım artık kalabalıkta başım ağrıyor…
Nurten: Çocuklar gelse de gündüz vakti bizim evde ses olmaz. Asım uyuyor ya… Sessiz sessiz yaparız işlerimizi…
Şekibe: Gece vardiyasından çıkamadı mı hala o?
Nurten: (Suratı düşer.) Yok aynen devam... Az önce geldi işte… uyuyor şimdi.
Şekibe: Hep soruyorum da yine unuttum ya. Ne fabrikasıydı onunki?
Nurten: Tekstilde… Ama şimdilik…
Şekibe: (Bir anda asabileşir.) Ne demek şimdilik? Bana bak fabrika kapanmıyor değil mi?
Nurten: A yok yok… (Şekibe’ye doğru eğilir. İçeriye duyurmak istemez gibi anlatmaya başlar.) Tekstil işi olunca ciğerleri biraz kötü olmuş… Kaç aydır öksürüğü vardı… Yeni izin alabildi de aile hekimine gitti… Ordan da uzman doktora yönlendirmişler… Uzman da işinden dolayı demiş…. Mesleksel hastalık mı ne, öyle bir şey…
Şekibe: E bunu kovmasınlar sakın?
Nurten: Allah korusun Şekibe Hanım demeyin öyle… Aynı şirketin bir sürü fabrikası var… Başka sektöre verirler diye düşünüyoruz biz… Yeri değişir yani… Asım belki masa başı bile olur diyor… Kaç yıldır sevdirdi kendini… Öyle hemen kapının önüne koymazlar yani…
Şekibe: Bak beni biliyorsun Nurten öyle lafı eveleyip gevelemem. Fabrikada kapının önüne koyarlarsa burda da aynı durumun olması çok gecikmez. Ben daha ilk geldiğinizde 3 çocukla bu ev sizi zorlar dedim mi demedim mi?
Nurten: Dediniz de işte…
Şekibe: Yok dedi Asım, gerim gerim gerildi. Erkeklik tasladı! Bak ne oldu şimdi! Hemen hasta olmuş. Valla ben sana söyleyeyim, işveren öyle hasta adam sevmez. Barındırmazlar bunu!
Nurten: Aman durun Şekibe Hanım böyle kötüyü çağırmayalım… Asımımın bir şeyi yok… Hem doktor erken tanı sayılır seninki demiş… Arada bir öksürüğü var, başka da bir şeyciği yok.
(Şekibe, eğilip kanepenin ayaklarına bakar.)
Şekibe: Kız, çocuklar bunun üstünde zıplamıyor değil mi!?
Nurten: Yok yok öyle haylazlık işi yok benimkilerde…
Şekibe: Bu ayakları siz tutmadan yeni değiştirdim ona göre….
Nurten: Allah sizi inandırsın kendi eşyalarım gibi bakıyorum… O konuda içiniz rahat olsun… Geldiğimizden beri duvara tek çivimiz çakılmadı… Sizden habersiz de asla öyle bir şey yapmayız ….
Şekibe: Zaten siz evden çıkarken her şeye bakarım ben… Eksik, zarar bir şey varsa depozitodan kesilir yapacak bir şey yok…
Nurten: Tabi, orası öyle de çıkacakmışız gibi şey yapmayın canım siz de. Çocuklar falan çok sevdi burayı.
Şekibe: Valla bu işler sevmeye falan bakmaz canım… Bu işin raconu belli (deyip baş parmağı ve işaret parmağı ile para işareti yapar.)
Nurten: Siz de haklısınız…
(Nurten, tavana doğru bakıp bir anda ayağa kalkar. Sinek kovalar gibi yapar.)
Nurten: İşte camlarda sineklik olmayınca böyle de bitmeyen bi' derdimiz var… Kapatsam ayrı dert açsam ayrı dert.
Şekibe: O konuyu konuştuk ilk geldiğinizde… Sadece sizde değil ki hiçbir katta yok sineklik… Ben yaptırırım diye bir söz de vermedim… Verdim mi?
Nurten: Yok da… her odaya gerekiyor ya… bizi de zorlar…
Şekibe: E gidip en kalitelisinden yapmayın canım siz de. Marketlerde yapışkanlılar var onlardan alsanıza….
Nurten: Denemediğimiz şey değil ki… iki güne baksam bir köşeden açılmış oluyor…. Kışın rüzgârda hiç durmuyor zaten…
(O esnada içeriye Asım girer. Yorgun ve uykulu görünmektedir. Nurten, Asım’ı görünce hemen telaşla ayağa kalkar.)
Nurten: Hiii canım! …. Uyandırdık mı yoksa?
(Şekibe araya girer.)
Şekibe: Yok canım sen de! Ben zor duyuyorum burdan ne konuştuğumuzu! Hem saat kaç oldu. Bu saate kadar da yetmiştir!
Asım: (Durgun) Hoş geldiniz...
(Asım ve Nurten yan yana ikili koltuğa otururlar.)
Şekibe: Ben hoşbuldum da…. Sana geçmiş olsun. Hastaymışsın.
(Asım, bir anda dönüp yüzünde sitemle Nurten’e bakar.)
Asım: (Nurten'e) Canım abartacak bir şey yok demiştim ya. Neden böyle yapıyorsun?
Nurten: Hemen sinirlenme sen de!... Önemli bir şey yok dedim zaten… Laf lafı açtı anlattım ne olmuş sanki… Yabancı mı Şekibe Hanım!
(Asım, Şekibe’ye döner tekrardan.)
Asım: Önemli bir şey değil. Mevsimsel öksürük, biliyorum ben. Daha önce de oldu. Kendiliğinden geçti.
Şekibe: Çok mu çalıştırıyorlar yoksa seni?
Asım: Bu aralar biraz yoğun diyelim…
Nurten: Bu aralarmış! hep aynı.... Kaç yıldır gece uykusu yok… Böyle iş mi olur….
Asım: Canım gündüz gelip uyuyorum ya!
Nurten: Yerini tutar mı Asım… Bak bu öksürüğün de asabiyetin de hep uykudan… Babamdan biliyorum… O da fırından gelince aynı senin gibi yüzü beş karış olurdu… Gelip anneme çemkirirdi… Kader işte, aynısını yaşamak varmış…
Asım: Sinirlendiğim falan yok Nurten…. Abartma sen de… İnsan uykudan uyanınca ister istemez huysuz oluyor… İşle bir ilgisi yok bunun.
Nurten: Bana şu işi savunup durma canım… Ben de senin iyiliğini düşündüğümden böyle konuşuyorum. Hata mı ediyorum?
Asım: Bunları defalarca konuştuk sen beni düşünme, çocuklarımızı düşün dedim ya.
(Nurten ağlamaklı konuşmaya başlar.)
Nurten: Onları, seni düşünüp durmaktan başka da elimden bir şey gelmiyor zaten…
Şekibe: E bu işler de öyle düşünmeyle falan olmaz valla. Sen de bir yere girsen de elini taşın altına koysaydın bu adam böyle hasta olmazdı...
(Nurten sessizce elini ağzına kapatıp ağlamaya başlar.)
Asım: (Şekibe’ye sinirlenir ama kendini frenlemeye çalışarak) Ya… hastalık falan yok… öyle söylenir mi… Nurten evde, dışarda çalışanlardan daha çok yoruluyor…. 3 tane çocukla kolay mı?... Onun sayesinde evimizde sıcak yemeğimiz oluyor…
Şekibe: Valla bu devirde yemek her yerde var… Paran varsa 4 çeşit yemeği kapının önüne kadar getiriyorlar… Daha yeni 3 sokak aşağıda ev yemekleri yapan bir yerle görüştüm… İstediğim gün, istediğim saatte yemeğimi kapının önüne kadar getirecekler…4 çeşit olduğunu söyledim değil mi?
Asım: Söylediniz söylediniz de ne diyelim… afiyet olsun!
(Nurten, yüzünü siler. Ağlamayı bırakır.)
Nurten: Bizim öyle şeylere ihtiyacımız yok… Ben evimde kendim yaparım yemeğimi…
(Asım, koltukta Nurten’in yanına yaklaşıp kolunu Nurten’in omzuna atar.)
Şekibe: Aa bak aklıma ne geldi kız… apartmanı yıkatmak için dışardan temizlik şirketiyle anlaştım ama… ben yıkarım dersen topladığımız aidattan şirkete vereceğim parayı sana vereyim…
Nurten: Apartman derken merdiven falan mı?
Şekibe: Evet evet… bir şey yok anam… ayda bir kere zaten... genç halinle hoplaya zıplaya yaparsın…
Nurten: Yani aslında düşünebilirim bunu…
Asım: Cık yok yok Nurten yapmasın… sabahtan akşama bir dakika durmuyor evin içinde. Bir de koskoca 6 katın temizliğiyle falan uğraşamaz.
Şekibe: Ben söyleyeyim de…. Sizin için ek gelir olur… az para değil…
(Nurten'in yüzü düşmüştür. Asım fark eder.)
Asım: (Nurten’e) Nurten.... İlla yapalım diyorsan… ben yapayım…
Nurten: Uyuyup uyanıp işe gidiyorsun! Ne zaman yapacaksın!
Asım: Ayda bir kereymiş… haftada bir gün iznim var ya … Onların birinde yaparım işte….
Şekibe: Yani şirket olunca ayda bir dedim de… Kış olur, yağmur-çamur çok olur, belli olmaz belki ikiye çıkartırız.
Asım: Tamam olsun ben yaparım…
Şekibe: Bak sonra yok uykum var yok nöbetim var falan deme bana…
Asım: Şu zamana kadar hangi sözümüzü tutmadık Şekibe Hanım.
Şekibe: Valla bu ay 2 gün geç yattı kira… Demedim demedim ama başka olmasın yani….
Asım: Size haber vermiştim ya… benimle de bir ilgisi yok ki… fabrika geç yatırdı…
Şekibe: E canım insanın kenarda köşede bir şeyi olması lazım… Öyle maaş iki gün geç yatınca ev sahibi niye mağdur oluyor?
(Bu esnada Nurten’in telefonu çalar.)
Nurten: Efendim kızım... sesin kesik kesik geliyor annecim…. Duyamıyorum … Ne?... Bizim asansörde mi?... Tamam ağlama! Şşt korkma korkma geliyoruz hemen!
(Nurten telefonu kapatır.)
Nurten: Asansör yine bozulmuş!
Asım: 4 aydır aynı… Ne zaman yapılacak acaba?
Şekibe: Yanlış tuşa basmıştır o… asansörde bir şey yok ki, ben her gün inip çıkıyorum?
Asım: E kalmış işte çocuk, yalan mı söylüyor?
Şekibe: Oyun yapıp zıplıyorlar hep... duyuyorum ben… ondan olmuştur…
Nurten: Ay hadi Asım boşver tamam….
(Asım, Nurten önden koşar. Şekibe arkadan konuşarak sahneden çıkar.)
Şekibe: Üçü beraber mi binmiş yoksa… e kilolu ama sizin çocuklar…
(Sahne kararır.)
SAHNE 3
Sahne aydınlanır. Sahne Şekibe’nin evidir.
(Şekibe yemek masasında oturmuş. Köpük şeklinde tabldottan yemeğini yemektedir. -Yemeğin dışardan geldiği anlaşılır-)
Şekibe: İlla çocuk sesini sevmiyorum dedim ya… bana denk geldi işte… apartmanı yıktı apartmanı… ne var 5 dakika asansörde kaldıysan… (Ağzını eğerek) çok karanlıkmış… üstüne üstüne geliyormuş… E asansör ya, ne kadar geniş olabilir… Yok yok asla bu çocukları anlayamayacağım. Nurten de amma sulu göz çıktı. Çok dizi izliyor belli… Ordan ne duyuyorsa onu biliyor işte… Neyse… yine de seviyorum onları… Sonuçta bu yemeği bana Asım ısmarlıyor sayılır… Hem de gece gece fabrikada çalışarak!... Ayy benim canım kiracılarım ya!
(Sahne kararır.)
Şekibe (Dış Ses): Yemeğimi yedikten sonra canım kiracılarıma ziyaretlerimi kaldığım yerden devam etmeye karar verdim… çünkü… neden olmasın…. Şu sıralar yapacak daha iyi bir şeyim olmadığı için de olabilir… Aman neyse ne… Canım istiyor gidiyorum işte, kime ne?
(Sahne aydınlanır. Şekibe bu kez üzerine daha şık bir kıyafet giymiştir.)
Şekibe: Ayy ağır misafir oldum çıktım haa!... Abarttım mı yoksa?... Yok ya gündelik kıyafet işte… Bunu doğum günü hediyesi olarak kendime almıştım biliyor musunuz? Ama aslında doktorun hediyesi sayılır… Onun verdiği kira parasıyla aldım… Sağolsun benim için gece gece hastanede nöbet tutuyor… Şimdi ben nasıl onun ziyaretine gitmeyeyim… Yok yok bugün nöbette değil… Daha dün geldi… İki gün üst üste nöbeti olmaz… En fazla gün aşırı olur… O da nöbet ertesinde beni görünce mutlu oluyordur bence… Evet evet kesin çok mutlu oluyordur!
(Sahne kararır.)
SAHNE 4
Sahne Doktor’un evidir. Diğer katlardaki evlerle tasarımı hemen hemen aynıdır ama bu sahnenin farklı bir yer olduğunu belirtmek adına arka kısma, Doktor’un mezuniyet fotoğrafı, beyaz önlük vs. konulabilir.
(Sahne aydınlanır. Doktor kanepede üzerinde hastane kıyafeti -scrubs- ile uyumaktadır. Sanki gelip kanepeye yığılmış gibi görünmektedir. Saçı, başı, kıyafetleri oldukça dağınık görünmektedir. Doktor bu şekilde uyurken kapı zili çalar. Zil arka arkaya ısrarla çalmasına rağmen Doktor bir türlü uyanmaz.)
Şekibe (Dış Ses): (Kapıya tıklatarak) Doktor Bey! Doktor Bey!
(Doktor korkarak uyanır)
Şekibe (Dış Ses): (Şaka yaparcasına) Acil hastanız var…. Biliyorum yeni nöbetten çıktınız ama bu hasta biraz acil!
(Doktor elini yumruk yapıp sinirle ama ses çıkarmadan kanepeyi yumruklar. Sonra yorgun, uykusuz tavırlarla kapıyı açar.)
Şekibe: (Kıyafetlerini görünce) Aaa ben çoktan uyanmışsınızdır diye düşünmüştüm. Kusura bakmayın!
Doktor: Dün biraz kötü geçti de kanepede sızıp kalmışım.
(Şekibe, davet beklemeden içeri geçip oturur.)
Şekibe: Ay valla hakkınız ödenmez… sağlık çalışanı olmak bambaşka… çok zor çok…. Benim de coğrafya, tarih netlerim falan çok iyiydi. Belki yazsam tıp gelirdi ama yok dedim, hayatta yapmam….
Doktor: Coğrafya, tarihle tıp olmuyor diye biliyorum ama.... sizin zamanınızda farklı mıydı?
Şekibe: Aaa sizin bizim zamanımız mı var? O kadar yaşlı değilim ya… yoksa öyle mi gösteriyorum!
Doktor: Yo… sistem biraz sık değişiyor ya ondan dedim…
Şekibe: Neyse normalde bu söze çok kırılırdım ama yorgunluğunuza veriyorum.
(Doktor, eliyle kollarını kaşımaktadır.)
Doktor: Offf!
Şekibe: Sinek mi var yoksa?
Doktor: Derin uyuyunca hiç hissetmemişim de her yerimi ısırmışlar…
Şekibe: Ben yaptıracaktım aslında bu kata sineklik de… işte ustaları bir türlü ayarlayamadım… biliyorsunuz duşakabinleri falan da sıfır bu katın… kornişler, beyaz eşyalar derken sineklik işi bir türlü olmadı…
Doktor: Vaktim olunca sinekliği ben kendim de bir şekilde çözmeye çalışırım da ses yalıtımı çok kötü …
Şekibe: Yoksa Nurten’in çocukları mı rahatsız ediyor?
Doktor: Yok yok onlar aşağıda olunca buraya hiç sesleri gelmiyor. Zaten o çocuklar çok uslu. Bana yukardan bir ses geliyor da tam çözemedim. Böyle her gün 1 saat falan.
Şekibe: Hııı şu evden çalışan kız… vardır onda bir işler… Ama siz hiç merak etmeyin. Ben hemen konuşur, neyse sorun çözerim.
Doktor: Ya öyle çok rahatsız da olmuyorum ama en azından gece geç saatte olmasa iyi olur.
Şekibe: Bir de geç saatte ha… Şimdi elime düştün cimcime!
Doktor: Ya ona göre geç olmayabilir de ertesi gün nöbetim varsa ben erkenden yatıyorum ama o ses olursa işte asla uyuyamıyorum.
Şekibe: Tamam tamam o iş bende Doktor Bey!
Doktor: Teşekkür ederim, zahmet olacak size de…
Şekibe: Yok yok hiç teşekkür etmeyin çünkü benim de sizden bir ricam olacak.
Doktor: Buyurun?
Şekibe: Ya mide ilacım bitti de onu rica edecektim…
Doktor: Tamam yarın yine nöbetçiyim müsait bir zamanda gelin yazayım…
Şekibe: Yarın da bi bilseniz ne kadar çok işim var… Geçen kimlik numaramı atmıştım ya … Acaba yine öyle mi yapsak?
Doktor: Ama o zaman da demiştim; bir daha olmasın diye, bu şekilde hastayı görmeden yazmam doğru değil.
Şekibe: Doğru, öyle söylediniz de mide ilacı canım benim ki … Öyle önemli bir şey değil ki…
Doktor: Mide ilacının bile uzun süreli kullanımında bir çok sorun oluyor … yani bunun önemlisi önemsizi yok… Hem acilden öyle ilaç yazdırmak da doğru değil zaten… Adı üstünde acil orası!
Şekibe: E acilden değilse nerden yazdıracam ben ilacımı?
Doktor: Aile hekiminize gidersiniz, uygun görürse o yazar… Hatta yaşınız ileri, eğer mide şikayetleriniz arttıysa dahiliye uzmanına gitmeniz de uygun olur. Bakarsınız endoskopi yaparlar…
Şekibe: Siz de ikidir yaşım da yaşım, Ne varmış canım yaşımda! Sanki 3 haneli! … Yavaş yavaş kırılmaya başlıyorum ama!
Doktor: Yo ben kontrol için dedim. Erken teşhis açısından.
Şekibe: Yok öyle şikayetlerim falan… iyiyim ben.
Doktor: Tamam o zaman aile hekimine gidersiniz.
Şekibe: Ooo benim aile hekimim teee nerde kaldı. Oraya gidene kadar arada kaç tane doktor geçerim.
Doktor: E onu değiştirmeniz lazım işte…. Aile hekimliğinin asıl mantığı size yakın olması zaten…
Şekibe: Nasıl değişecek ben bilmem ki öyle şeyleri?
Doktor: İnternetten yapılıyor ama yok ben yapamam derseniz telefonla ararsınız belki ordan size yardımcı olurlar.
Şekibe: İşte siz yapsanız 5 dakikalık iş oldu bana 5 saat… Yani kolaylık varken beni böyle zorladınız ya doktor bey size de aşk olsun!
Doktor: Ama bu benim elimde olan bir şey değil. Benden istediğiniz şey yasalara bile aykırı. Acilden kronik hastalıkların reçetesi yazılmaz.
Şekibe: (İmalı) Valla her şeyi yasalara göre yapacak olsaydık benim de bu sene sizin kiranıza güzel bir zam yapma hakkım vardı ama hemen hemen aynısından devam ettik değil mi?
Doktor: Bu konuyu konuştuk ya… benim burdan hastaneye ulaşımıma çok param gidiyordu. Size, hastaneye daha yakın bir yerden ev baktığımı söyledim. Siz de bana kirada çok zam yapmayacağınızı oradan yol parasının tolere edebileceğimi söylediniz… Benim de işime geldi açıkçası…
Şekibe: Hastane çevresindeki evlerin kiralarını da görmüşsündür, üstüne onların hepsinde emlakçı komisyonu var. Burası nasıl? Sahibinden! Artı burdan aldığım depozito o yeni evlerin yanında hiçbir şey…. Tabi işine gelecek… Yani söylemiyim söylemiyim diyorum ama bunlar hep benim sana özel yaptığım iyilikler doktor.
Doktor: Eyvallah da ben bu iyiliklerinizin sizin hastane işlerinizi halletmem karşılığında olduğunu bilmiyordum!
Şekibe: İyiliğe iyilik her kişinin kârı, kötülüğe iyilik er kişinin kârı!
Doktor: Anlamadım?
Şekibe: Yani, herkes iyiliğe karşı iyilik yapar bunda abartacak bir şey yok diyorum.
Doktor: Haa anladım anladım …. bu konunun açılması gerçekten iyi oldu. Böyle düşündüğünüzü bilmiyordum.
Şekibe: Doktor, sen de hemen asabileşiyorsun ya…. Ne var sanki alt tarafı 20 tablet ilaç istedik…. Tamam ya ben eczaneden borç alırım… Sonra yazdırırım bir yere…
Doktor: Aynı sorunu başka bir yanlış yöntemle çözmeye çalışıyorsunuz…. Ben nasıl olması gerektiğini az önce anlattım size.
Şekibe: Anladım ben seni, anladım da… eski kiracılarımdan biri eczacıydı o öyle senin gibi pimpirikli değil. Onunla hallederim diyorum.
Doktor: Yani… diyecek bir şey yok… işimi olması gerektiği gibi yaptığım için pimpirikli oldum… sağolun…
Şekibe: Aaa şimdi anladım ben ya! … Sen nöbetten geldin ya… Tabi gece uykusu almadın… Gündüz de gecenin yerini tutmaz zaten… Asım da aynı… bu gerginlik ondan oldu… Yoksa ben seni severim, sen beni seversin doktorum….
(Şekibe, ayağa kalkar.)
Şekibe: Tamam tamam, hadi sen yat uyu, güzelce dinlen… Bundan sonra akşama doğru gelirim sana… uykunu güzelce almış olursun… biz de güzelce konuşuruz.
Doktor: Akşamları ders çalışıyorum.
Şekibe: Aa bu yaşta ne dersi be?
Doktor: Uzmanlık sınavına hazırlanıyorum.
Şekibe: Ay valla sizin şu sınavlar beni bile yordu. Bıkmadınız mı ya? Boşverin canım kalsın uzman da olmayıverin...
Doktor: Az kaldı zaten. Bu sefer olacak inşallah.
Şekibe: Hadi bakalım inşallah… Siz güzel güzel çalışın yukardan gelen sesi bugün çözeceğim ben.
(Doktor da ayağa kalkar.)
Şekibe: Otur otur, rahatsız olma… kendim çıkarım… Yabancı mıyız (imalı) burası benim de evim sayılır (deyip kahkaha atar.)
(Şekibe sahneden çıkar. Doktor ayaktayken kendini kanepeye atar, uyumaya devam eder. Sahne kararır.)
SAHNE 5
Sahne aydınlanır. Sahne Şekibe’nin evidir.
(Şekibe kanepede oturmuş elindeki magnolia tatlısını yemektedir. Keyifli görünmektedir.)
Şekibe: Doktor civanımın ısmarladığı tatlıyı yiyorum… Ah canım benim… Ben şu tatlıyı yiyeyim diye kim bilir ayda kaç nöbet tutuyor… Atarlı giderli ama sever beni o da… Geçen ay çamaşır makinesi bozulmuş akşam 9’da servis getirttim… Sevecek tabii.. Öyle herkese o saatte servis çağırmam… Tabii siz şimdi Nurtengile ve doktora karşı olan tavırlarımda ufak farklılıklar hissetmiş olabilirsiniz. Herkese karşı aynı davranacak değilim ya!... Bazı iyilikleri hak edenler vardır… Tavuğun esirgenmediği, kaz gelecek güzel yerler vardır…
(Şekibe, tatlıyı bir kenara koyup ayağa kalkar. Saçlarını sağa sola sallayıp üzerini vs. düzeltir.)
Şekibe: Doktor da taktı yaş da yaş… Ben 3 senede 1 yaş anca alırım! … Çalışmam etmem…. Stresim falan da yok, geç yaşlanıyorum… Uzun süredir böyleyim yani… genç ve güzel…
(Yeniden eline tatlıyı alıp kanepeye oturur.)
Şekibe: Çok sağlıklı beslendiğim söylenemez… spor falan da yapmam… sevmem… Tabi canım gençlik güzellik de bir yere kadar … eninde sonunda bu eller buruşacak… E yaşlılık demek hastalık demek… Hastalık demek de doktor demek… Çevremde her çeşit insan var da… doktor biraz az… öyle kolay kolay doktor kiracı denk gelmiyor… Eldekini de ürkütüp kaçırmamak lazım… Asımla Nurten mi?... Aman bana ne giderse gitsinler… Hem belki onun yerine 1. kata tıp öğrencisi falan bulurum… o da geleceğe yatırım sayılır….
(Sahne kararır. Sahne karanlıkken Şekibe üzerini değiştirir. Bir yandan da konuşmaya devam etmektedir.)
Şekibe (Dış Ses): Asım, Nurten, Doktor derken gün bitti bitecek. Akşam olmadan şu 3. Katın derdi neymiş bi öğrenelim bakalım… Senin altında nöbete gidip gelen yeri geldiğinde uykusuz kalan doktor var ya… Ne demek öyle her gün her gün ses çıkarmak… O kızı zaten gözüm hiç tutmamıştı ama işte dıdının dıdısınını bi' şeyi çıktı, hayır diyemedim… Yoksa kapıdan içeri almazdım onu… Neyse şimdi elime düştü… Belki de sözleşme yenilemem… Çıksın gitsin, bana ne!
(Sahne aydınlanır. Şekibe yeniden gündelik kıyafetlerini giymiştir. Askıda asılı olan çantasını alır. Çantasının içinde 1 küçük paket çekirdek vardır.)
Şekibe: (Kendi kıyafetlerini süzer.) Çok mu paspal oldum böyle ya… Amaaan o kız için fazla bile…
(Sahne kararır.)
SAHNE 6
Sahne aydınlanır. Sahne Selda’nın evidir. Temelde diğer evlerle aynı düzende kuruludur.
(Sahne aydınlandığında Selda üzerinde resmi kıyafet altında pijama ile bilgisayar başında toplantıdadır. Kulaklık takmıştır.)
Selda: Sesim geliyor değil mi… Tamam tamam… ben de seni duyuyorum… Şimdi önce taslak üzerinden bi' geçelim istiyorum… Dün akşam gönderdiğin wireframe’i açtım, bazı notlar aldım… Hah aynen o kısım… Menü solda sabit kalınca mobilde biraz kayma yaptı… Ben ekran kaydı aldım, sana yollayacağım…. Evet tam olarak öyle, yani kullanıcı deneyimi açısından akış biraz kesiliyor gibi…
(Bu esnada Selda’nın kapı zili bir kez çalar. Selda duymamazlıktan gelir, devam eder.)
Selda: Yok kodla ilgili bir sıkıntı değil bence. Daha çok yerleşimle alakalı…
(Zil bir kez daha çalar.)
Selda: Hah, evet, Flexbox yerine grid denemek daha mantıklı olabilir.
(Bu kez kapıya elle vurulma sesi gelir, Selda kulaklığını çıkarır. O esnada Şekibe’nin sesi duyulur.)
Şekibe: Hem içerde bıdı bıdı konuşuyorsun hem de kapıyı açmıyorsun! Evdesin işte biliyoruz . Ağaç oldum kızım!
Selda: Off… (Yeniden kulaklığını takar.) Çok özür dilerim ya… İki dakika bakıp geliyorum hemen.
(Selda kulaklığını çıkartıp kapıyı açmaya gider. Kapıyı açar. Şekibe içeri dalar ve bir yandan konuşurken bir yandan da kanepeye oturur.)
Şekibe: Ben de acaba çok mu paspal oldum diye gelmeden üzerimi değiştirecektim de… sen de yataktan kalkmış gibiymişsin zaten…
Selda: Toplantıdayım da acil bir şey yoksa…
Şekibe: Acil bir şey yok. Sen gir canım toplantına beklerim ben.
Selda: İsterseniz toplantım bitince ben size geleyim burda sıkılırsınız.
Şekibe: Yok yok sıkılmam. Sen devam et…
Selda: Ne kadar süreceği belli olmaz ama…
Şekibe: Kızım sen gir toplantına ya… Beklerim ben…
Selda: Peki… siz bilirsiniz… (Masanın başına oturur. Kulaklığını takar.)
Şekibe (Dış ses): Çalışsın da bakalım maaşımın 5’te biri nerden geliyor görelim bi’.
Selda: Alo… geldim ben… sesim geliyor mu?
Şekibe: Geliyor geliyor sen devam et…
(Selda bakıp gözünü devirir, tekrar bilgisayar ekranına bakar.)
Selda: Kusura bakmayın kargom gelmiş de… Almayınca biliyorsunuz geri falan gidiyor… Ondan kaçırmak istemedim…
Şekibe (Dış Ses): Ayy ayak üstü nasıl yazdı…Öyle dışardan süzme salak bir şeye benziyor da… Valla korkulur bundan…
Selda: Bu arada biraz da renk paletleriyle ilgili konuşalım mı?...dSen Dün mavi tonlarını önermiştin ama ben biraz daha canlı bir turuncu denedim… Bir dakika şimdi ekranımı paylaşıyorum…
Şekibe: (Sessizce) Şşşt elin adamına beni gösterme ha!
(Selda, kulaklığını tek taraflı çıkarır.)
Selda: (Sinirle) Bir şey mi dediniz?
Şekibe: Beni gösterme diyorum… Üstüm başım şey….
Selda: (Atarlı) Sizlik bir şey yok… merak etmeyin!
(Yeniden kulaklığını takar.)
Selda: Paylaştım şimdi… Görüyor musun ekranımı?
Şekibe: (Üstünü başını düzeltir) Görüyor muymuş? ….
Selda: Hah tamam süper.
Şekibe: Kızım gösterme dedim ya Allah Allah…
Selda: Bak burda üstteki banner turuncuya dönünce call to action daha çok öne çıktı bence….
Şekibe (Dış Ses): Çalışıyom çalışıyom dediği de elin adamlarıyla sabahtan akşama gavurca konuşmaymış…
Selda: Doğru, turuncu biraz iddialı ama işin doğası da öyle değil mi?... Online ticarette dikkat çekmek lazım…
Şekibe (Dış Ses): (Küçümseyerek) Yelloza bak dikkat çekecekmiş! Bu yaşta ben bile daha çok dikkat çekerim.
Selda: Bu arada checkout sayfası için ödeme yöntemlerini test ettin mi?
Şekibe (Dış Ses): Aha yine konu benim maaşa geldi… ödemeyi tam al kız…. Valla kapının önüne koyarım…
Selda: Hah o yüzden hata verdi… Sandbox ortamında kart numarası farklı olması gerekiyor. Ben denedim, çalışıyor…
Şekibe (Dış Ses): Püüff... Hakkaten bunun işi uzun sürecek gibi… Neyse eve gidip napcam sanki.
(Şekibe, çantasından çekirdek çıkarıp çitlemeye başlar.)
Selda: İstersen biraz da ürün ekleme kısmına bakalım… Ben dün 50 ürünü toplu yükledim… Sistem hepsini sorunsuz aldı.
Şekibe (Dış Ses): Aa! Bu benim eşyaları internete yükleyip satıyor olmasın! … Birazdan tuvalet ayağına içeri gidip bi eşyaları mı kontrol etsem?
Selda: Bu arada kategori eşleşmesinde bir kayma oldu… Evet CSV’yi düzeltmek lazım. Sütun başlıkları tam eşleşmiyor olabilir. Ya da şöyle yapalım ben sana doğru formatı çıkarayım sen de verileri onun üzerinden yükle. Olur mu?... Alo sesim geliyor mu?
Şekibe: Geliyor dedik ya!
Selda: Ya kusura bakmayın apartman çok eski, fiber alt yapı zaten yok... Bu şartlarda elimdeki en hızlı internet böyle maalesef…
Şekibe (Dış Ses): Ay götümün kenarı! Beğenmiyorsan çık git be!
Selda: Şu an geliyor değil mi?... Arkadan ne sesi?... Nasıl bir çıtırtı?.. Allah Allah benden mi geliyor gerçekten?
(Selda bir anda kulaklığını çıkartır. Şekibe de ona bakarak çekirdek çitlemeye devam eder.)
Selda: Pardon da… napıyorsunuz?
Şekibe: Valla napıyım senin ısmarladığın çekirdeği çitliyorum.
Selda: Benim mi?
Şekibe: Senin tabii… geçen ay ödediğin kirayla aldım … Daha bir sürü şey aldım da hepsini saydırma şimdi bana… (Çekirdeği uzatır.) Yer misin?
Selda: Ben şu an toplantıdayım farkında mısınız? … Karşıya ses gidiyormuş…
Şekibe: Ne olmuş canım gidiyorsa canı mı çekmiş adamın?
Selda: Hayır! Rahatsız olmuş!
Şekibe: Tamam canım sessiz sessiz çitlerim ben de
Selda: Olmaz... O da duyulur…
Şekibe: Offf aman dilim damağım kurudu zaten. Meyve suyu, sarı kola falan bir şey yok mu?
Selda: Kusura bakmayın şu an kalkıp size içecek getiremem.
Şekibe: Sana kalk diyen olmadı canım… Ben gider kendim alırım… Hem eşyalara bir bakmış olurum… (İmalı) eksik bir şey olmasın… hani kırılmış olur, satılmış olur belli olmaz…
(Şekibe sahneden çıkar. Selda sinirle kendi kendine tokat atar. Sonra derin nefes alır. Kulaklığını yeniden takar.)
Selda: Alo… ya kulaklığımın bağlantısında bir sorun olmuş… Düzelttim gibi ama... Hala geliyor mu o ses?... tamam süper… Bu arada biraz da SEO tarafına değinmek istiyorum. Ürün başlıkları kısa kalıyor. Google genelde 55-60 karakteri seviyor. Ben birkaç deneme yaptım. Mesela “Siyah Deri Çanta” yerine “Kadın Siyah Deri Omuz Çantası-Şık ve Dayanıklı” yazdım… Evet evet farkı büyük. Daha çok trafik çeker.
(Bu esnada elinde bardakla Şekibe yeniden sahneye girer ve koltuğa oturur.)
Selda: Senin gönderdiğin raporu da inceledim. Kullanıcıların %70’i mobilden giriyor. O yüzden mobil hız optimizasyonunu önceliklendirmemiz lazım. Ha bir de trafiğimiz biraz bile artsa mevcut hosting paketimiz kaldırmayabilir. Bir üst pakete geçmek lazım. Fiyatı yüksek ama uzun vadede işimizi görür.
Şekibe: Bu ay fazla gider yapma. Kiraya da zam gelecek...
(Selda, eliyle sus işareti yapar.)
Selda: Tamamdır o zaman şöyle yapalım; Ben bugünkü notları sana Word dosyası olarak gönderirim. Sen de hosting tekliflerini netleştir…. Aynen yarın akşama kadar bitirsek lansmanı Pazar gününe yetiştiririz…. Harika… Teşekkür ederim, sana da kolay gelsin… Görüşürüz…
(Selda atarla laptopun ekranını kapatır.)
Selda: Yani… ne desem bilemiyorum…. Belki de kariyerimin en önemli projesi… siz de gelmiş burda çekirdek çitliyorsunuz… oldu mu şimdi böyle?
Şekibe: Yaa demek ki bazı sesler, bazı insanları rahatsız edebiliyormuş değil mi?
Selda: (Hala sinirli) Evet, ben de tam olarak bundan bahsediyorum.
Şekibe: Valla bazı insanlar da senin çıkardığın seslerden rahatsız oluyormuş… Sürekli kulağıma şikayetler geliyor.
Selda: Öyle miymiş? Girdiğim toplantıdan çıkan sesi az önce kendiniz duydunuz. Sizce birilerini rahatsız edecek düzeyde mi?
Şekibe: Belki de toplantı saatlerinden sonra çıkan seslerden bahsediyorlardır?
Selda: Duşa giriyorum, yemek yiyorum, spor yapıyorum, kitap okuyup yatıyorum. Ne kadar rahatsızlık vermiş olabilirim?
Şekibe: Duşta şarkı söylemiyorsun değil mi?
Selda: Duşta söylediğim şarkı başka katlara gidiyorsa bu benim değil apartmanın yalıtım sorunudur bence… O da benden çok sizi ilgilendirir!
Şekibe: Yemek yerken ağzını çok mu şapırdatıyorsun yoksa?
Selda: Dalga mı geçiyorsunuz?
Şekibe: Hayır, aşağı kata giden rahatsız edici sesi bulmaya çalışıyorum.
Selda: Demek aşağı kat mıymış? Annesine şikâyet eder gibi size söyleyeceğine gelip kendisi bana söyleseymiş ya?
Şekibe: Anne mi abartma sen de! Olsa olsa ablası yaşındayım! Bugün de herkes benim yaşıma taktı!
Selda: (Alaylı) Evet evet, zaten işimiz gücümüz bu bizim.
Şekibe: Çok istiyorsun dönelim madem asıl konumuza… Duşa girip yemek yedikten sonra ne yapıyorsun?
Selda: Kitap okuyorum dedim ya….
Şekibe: Sesli sesli dışından mı?
Selda: (Alayla) Yok bağırarak ama içimden…
Şekibe: Bir şey daha demiştin sanki?
Selda: Spor yapıyorum.
Şekibe: Bingo! Nerde yapıyorsun bakalım sporunu?
Selda: (Çekingen, ağzının kenarıyla) Yürüme bandım var…
Şekibe: A a a a aaa… artık yok!
Selda: Ne demek yok?
Şekibe: İnternete koyup satacaksın ya…
Selda: Allah Allah kim demiş onu?
Şekibe: Ben diyorum canım, aşağı kata çok ses yapar onlar. Çık sporunu dışarda yap.
Selda: Her zaman dışarı çıkacak vaktim yok benim. Alt tarafı günde yarım saat yürüyüp iniyorum. Bu kadar abartmasak mı acaba?
Şekibe: Valla denklem basit; Ya yürüme bandı gider bu evden ya da sen gidersin canım
Selda: Belki ikimiz de gideriz!
Şekibe: O biraz zor … sen toplantıdayken evi gezdim de evdeki hasar depozitoyu geçer. Eee yürüme bandını satıp öderim diyorsan istersen yarın git, beni ilgilendirmez.
Selda: Ben evi kiraladığımda eşyalar nasılsa şimdi de öyle. Kaç kez dedim size duşa kabin altından su kaçırıyor diye. Bir usta çağırmadınız. En son kendim yaptırdım. Onun parasını nerden düşeceğiz acaba?
Şekibe: Boya parasından düşerim.
Selda: Ne boyası?
Şekibe: Sen çıktıktan sonra tüm odaları boyatmam lazım… Sigara da içiyorsun herhalde… dumanı duvarlara kadar işlemiş.
Selda: Depozitonun üstüne beş kuruş para vermem… Ne bu ya böyle? Gündüz vakti gelip evimi geziyorsunuz… Toplantımı sabote ediyorsunuz…
Şekibe: Şartlar uymuyorsa çık canım sen de! Etrafta bir sürü kiralık daire var.
Selda: Sözleşmem devam ederken şurdan şuraya çıkmam.
Şekibe: İlla eski avukat kiracılarımı mı arayayım yani?
Selda: Kimi aramak istiyorsanız arayın! Eğer hala burda durmaya devam ederseniz ben de polisi arayacağım.
Şekibe: Aaa sen kimi kimin evinden kovuyorsun be!
Selda: Şu an burası düzenli kirasını verdiğim evim ya, evim! Siz böyle zırt pırt çıkıp gelin diye mi ödüyorum ben bu kirayı? O zaman burda olduğunuz saatleri kiradan düşelim bari!
Şekibe: Düşelim canım. Hatta ben üstüne biraz para verip yatıya kalayım sen de!
Selda: Tabi, yalnızlıktan evde duvarlar üstünüze üstünüze geliyordur sizin ama ben böyle iyiyim sağolun! Düzenli işim var, ekran arkasından olsa da konuştuğum insanlar var, yakında şehir dışına iş seyahatlerine de çıkacağım. Anlayacağınız dünyam sizin gibi 6 katlı bir binadan ibaret değil!
Şekibe: Sen öyle zannet benim kaç tane eski kiracım var biliyor musun? 30 yıllık bu bina 30!
Selda: (Alayla sırıtır.) Farkındayım. Zaten sadece yeni ve eski kiracılarınız var. 30 yılda ancak bu kadarını biriktirebilmişsiniz. Onlar da size değil, evinize muhtaç.
Şekibe: Sen haddini aşıyorsun küçük prenses. Anlaşıldı bundan sonrasını avukatlarımla halledeceğiz… Hem bu sayede çevremin ne kadar geniş olduğunu da görmüş olursun…
Selda: Tekrardan söylüyorum, sözleşmem bitmeden şurdan şuraya gitmem.
Şekibe: Göreceğiz bakalım gidiyor musun, gitmiyor musun?... Bekle sen bekle!
(Şekibe, sinirle sahneden çıkar. Selda kendini kanepeye atar.)
Selda: Offf! … Çatlak karı ya!... Çatlak karı!
(Sahne kararır.)
SAHNE 5
Sahne Şekibe’nin evidir.
(Sahne aydınlanır. Şekibe ilk sahnede olduğu gibi kanepenin önüne yere yatmış tavana bakmaktadır.)
Şekibe: Lisede bir tane sıra arkadaşım vardı…. Adını unuttum ama beni severdi yani… Üniversite okumadım, gerek yoktu çünkü… Mahalleden pek arkadaşım olmadı… Sokağa çıkıp oynamazdım… Komşum?... Komşum yok… Kiracılarım var işte… Benim Canım Kiracılarım…
(Sahne kararır. Sahne yeniden aydınlandığında Şekibe bu kez de yemek masasının üzerine yatmıştır. Kolları, bacakları dağınık bir şekilde masadan sarkar.)
Şekibe: Benim hayatım 6 katlı bir binadan ibaret değil… Bir sürü akrabam var ya benim… Tamam hepsiyle küsüz ama var yani… Ne olacak tarla tapu işleri işte… Küs olmasak da hiçbir işe yaramazdı hepsi şehir dışında zaten… Hatta yurt dışında olan bile var… Aman Şekibe sen de dünkü bebenin sözlerine takıldın kaldın… Nerden bilsin yumurcak…
(Sahne yeniden kararır. Aydınlandığında Şekibe kanepede oturup duygusuz bir şekilde seyircilere bakmaktadır.)
Şekibe: Şaka gibi 30 yıldır hiç avukat kiracı denk gelmedi… Başka tanıdık avukat da yok… Şimdi yabancı birine aldığım kiraların hepsini bayılamam… Keşke boş bir dairem daha olsa da penceresine “sadece avukata kiralıktır” yazsam.
(Sahne yeniden kararır. Aydınlandığında Şekibe ayakta yine bir yere gitmeye hazırlanıyor gibidir.)
Şekibe: Şu üst kattaki çocuğu çıkarma vakti artık geldi… Erkek adamsın sen ya… 6 aydır işsiz evde beklemek ne demek… Zattirizot üniversitesinde zattirizot bölümünü okumasaydın bana ne? … Bak inşaatlar hep yarım kaldı… Gir birine.... Sabahtan akşama bilgisayar başında oturacağına duvar ör bari… Tabi tabi bu çocuğu acilen çıkartıp yerine şöyle efendi, işini bilen bir avukat bulmam lazım…
(Sahne kararır.)
SAHNE 6
Sahne Kayra’nın evidir. Ev diğer evlere göre dağınık görünmektedir. Yerde pet şişeler, çoraplar, gıda ambalajları vs vardır.
(Sahne aydınlanır. Kayra bilgisayar başında kulaklığı takılı, mülakattadır. Üzerinde gömlek, altında pijama vardır.)
Kayra: Evet, fakülteyi uzatmadan 4 yılda bitirdim, dereceyle mezun oldum… Bitirme projemiz TUBİTAK’tan destek aldı… Hatta uluslararası bir kongrede sunum yaptım…. Stajlarımda sadece evrak işleri değil, sahada aktif görev aldım. Proje çizimleri, ölçüm, raporlama… hepsini yaptım…. İngilizce ileri, Almancayı da orta seviyede biliyorum… Üçüncü dil mi? Ana dilimle beraber 3 oluyor… İş ilanında sadece İngilizce yazıyordu diye hatırlıyorum… Anladım… Rusça ya da Çincem yok maalesef… Arapça mı? Hayır yok… Yani yeni mezun biri olarak o kadar iş tecrübemin olması imkânsız zaten… İlanda yeni mezunlar da başvurabilir yazdığı için ben şey yaptım… AutoCad, Solidworks MATLAB, Phyton biliyorum, bunlar da uygulamalı proje deneyimim de var…. Cumartesi akşama kadar mı? … Hımmm…. Haftada 6 gün tam mesaide çalışmanın verimimi düşüreceğini düşünüyorum… Bu aşamadan geçersem mi deneme ayları başlayacak?... Bu süreçte ücretlendirme nasıl oluyor?... Asgari ücretin altında olması yasal mı?... Anladım… Yo yo ... 6 aydır iş arıyorum ve maalesef bunları duymaya alışkınım… Teşekkür ederim, tabi beklerim ben… Görüşmek üzere…
(Sinirle bilgisayar ekranını kapatır.)
Kayra: Aynen aynen kesin dönersiniz! Kesin!
(Bu esnada zil çalar. Kayra kalkıp kapıyı açar. Kapıyı açınca gelenin Şekibe olduğunu görür, içeri almak istemez, kapı önünde dikilir. Şekibe girmek için sağa sola hareket eder. Her seferinde Kayra önüne dikilir.)
Kayra: Buyurun…
Şekibe: Konuşacaklarımız var da….
Kayra: Halletmem gereken işlerim var… acelesi yoksa başka zaman şey yapsak..
Şekibe: İşlerin mi var?..
.
(Şekibe, Kayra’nın yanından sıyırılıp sonunda içeri girer. Salonun ortasına gelir.)
Şekibe: Sonunda bir iş buldun mu yoksa?
Kayra: Mülakatlarım var… Onlara hazırlanıyorum…
Şekibe: E 3 ay önce sorduğumda da aynısını demiştin…
Kayra: Çünkü 3 ay önce de mülakatlarım vardı!
(Şekibe kanepede oturacağı yeri eliyle temizleyip üfleyerek oturur. Kayra da oturur.)
Şekibe: Benim bildiğim bir mülakata girersin ya olur ya olmaz. Ne bu böyle kaç aydır?
Kayra: Hayatınızda kaç kere mülakata girdiniz Şekibe Hanım!
Şekibe: Hiç girmedim çünkü gerek yoktu canım… ama çok mülakat yaptım biliyor musun?
Kayra: Baba şirketinde mi?
Şekibe: Hayır, kiracılarıma yaptım. Bakma senin annen tanıdık çıktı da sorgusuz sualsiz aldım.
Şekibe: Ama keşke seni de küçük de olsa bir mülakata alsaymışım…. Benimkinden de geçemezdin muhtemelen…
Kayra: Bunu demek için mi geldiniz?
Şekibe: Evi en son, ilk girdiğinde temizledin heralde, bu ne hal?
Kayra: Dedim ya yoğunum diye! Fırsat bulduğumda yapacağım…
Şekibe: Ooo sen işssizken böyleysen hiç iş bulma bence… O yoğunlukta geçtim temizliği açlıktan ölürsün sen.
Kayra: Gerçekten hazırlanmam gereken mülakatlarım var. Konuşacağımız neyse hemen konuşalım. Çıksın aradan!
Şekibe: Valla bu böyle gitmez Kayra… Annenle de konuşacağım… Siz en iyisi başka bir yerde ev bakmaya başlayın.
Kayra: Ne oluyor? … Yoksa kirayı gönderemedi mi?
Şekibe: Sanki zorlanıyor gibi!… Son ay nerdeyse 1 hafta geç yattı… E önceki ay da öyleydi… Bunun sonunun nereye gittiği az çok belli.
Kayra: (Derin nefes alır. ) Off… Ya görüyorsunuz işte… Mülakatına girmediğim şirket kalmadı… Ne yapabilirim olmuyor… Döneceğiz diyorlar ama dönmüyorlar…
Şekibe: E onlar dönmüyorsa sen dön.
Kayra: Nasıl?
Şekibe: Annenin yanına dön diyorum… Kolay değil, kadın bir başına hem burayı ödüyor hem memlekette evini geçindiriyor. En azından tek evde gideriniz az olur.
Kayra: Memlekete dönersem sadece uzaktan çalışabilirim. Yüz yüze olan ilanlara başvuramam. Zaten bizim orda öyle çok iş imkanı yok… Dönersem çırak olurum, kasiyer olurum başka da bir şey olamam.
Şekibe: Nesi varmış canım! Şimdi işsizsin daha kötü!
Kayra: Küçümsediğim için demiyorum zaten… Sadece ben okuduğum bölümde çalışmak istiyorum…
Şekibe: Ooo valla şimdi herkes üniversite okuyor… Bi anlamı kalmadı…
Kayra: Ben dereceyle mezun oldum Şekibe Hanım! Her yıl yaz tatilinde staj yaptım… Bir sürü kurs aldım… Öyle sadece okumadım yani..
Şekibe: Valla ben sonuca bakarım… bak kaç yaşına geldin işin de yok… eşin de yok… ben söyleyeyim bu saatten sonra çocuğun da olmaz
Kayra: E sizin de yok… işiniz de yok, eşiniz de yok, çocuğunuz da yok.
Şekibe: Sen benle mi yarışıyorsun! Benden geçti onlar geçti. Benim yaşım kaç senin yaşın kaç!
Kayra: Sizin yaşınız daha çok, benden daha geride sayılırsınız!
Şekibe: Sen giderken ben dönüyordum canım… yanında görünce aynı yerdeyiz zannetme ben kaçıncı turdayım kaçıncııııı...
Kayra: Burdan bakınca tek farkımız babalarımız ya da dedelerimiz gibi geliyor ama yine de siz bilirsiniz…
Şekibe: Maşallah benim kiracıların da diller hep pabuç olmuş. Yok ya bundan sonra verecem bi emlakçıya o ilgilensin. Siz de ödeyin komisyonları bana ne? Belki aklınız başınıza gelir.
Kayra: Bakın iki kelime ettim, belki de şu dünyadaki tek etiketiniz olan “ev sahipliğinden” bile hemen istifa ettiniz. Gördünüz mü, iş hayatı öyle sandığınız kadar kolay değil!
Şekibe: Bana bak sana burdan bir vururum duvara etiketlenirsin ha! Şu yaşımda el kadar bebeden laf işitecek değilim…
Kayra: Ha sizin jenerasyonda bi’ de bu var işte… Haksız olunca hemen yaşa bağla, hop ordan siz giderken biz dönüyorduk falan filan… Ben de lise okuyanın istediği yerde memur olduğu bir jenerasyondan iş tavsiyesi dinleyecek halde değilim Şekibe Hanım!
Şekibe: Yok yok anlaşıldı. Artık seninle değil direkt annenle konuşacağım!
Kayra: Kadının zaten derdi başından aşkın. Ne söyleyecekseniz bana söyleyin….
Şekibe: Daha ne söyleyeceğim! Ben böyle işsiz güçsüz kiracı istemem. Bunun sonunun nereye gittiği malum. Sözleşmenin bitmesine de şurda çok bir şey kalmadı zaten. Beni de mağdur etmeden evi boşalt git.
Kayra: Ne mağduriyeti ya? İş bulucam diyorum size…
Şekibe: Yok canım yok. Sen bulsan da ben istemiyorum. Bundan sonra evlerime memur kefil şartı koyacağım zaten. Böyle olmuyor. Konu senlik değil. Aşağıdakilere de aynısını söyledim.
Kayra: Doktora da mı aynısını söylediniz?
Şekibe: Yoo o memur, kalabilir.
Kayra: Çünkü işiniz düşüyor değil mi? Tabi ya bu yaştan sonra ne yapacaksınız mühendisi?... Ama size bir şey söyleyeyim. Evde bir şey olur düşüp kalırsınız doktorun ruhu bile duymaz. Bu işler öyle önden tedbir almayla engellenmiyor.
Şekibe: Ee sen mi koşacaksın sanki yanıma?
Kayra: Valla yanınıza sürekli koşacak birini arıyorsanız evlenin bence… Bulabilirseniz tabi..
Şekibe: Bulabilirsemmiş! … Beni ne doktorlar ne mühendisler istedi de yok dedim!
Kayra: Hayat işte, şimdi de onlardan biri gelsin de evimi tutsun diye dört gözle bekliyorsunuz… Zamanında evinize almadığınız şimdi komşunuz bile olmuyor yani, içlerinden birinin ahını mı aldınız acaba?
Şekibe: Sen benim dertlerimi boşver canım. Kendi hayatında odaklanman gereken yeterince sorunun var zaten. Onlara bak sen!
Kayra: Valla benim sorunlarımı çözecek epey vaktim var gibi de… Sizin çok kalmamış olabilir…
Şekibe: Ne demek şimdi o?
Kayra: Ne biliyim yaşınız var… Arada gidin kan falan verin bence…. Hiç belli olmuyor küt diye gidiyor valla insanlar…
Şekibe: (Tedirgin olmaya başlar.) Hiçbir şeyim yok benim! Saçma saçma konuşma!
Kayra: Sizi hiç apartmanın dışında görmedim… Yürüyüş falan yapmıyor musunuz?
Şekibe: Evin içinde çamaşır, bulaşık bir sürü iş var… Sen bilmezsin tabii, temizlik ne kadar efor isteyen bir şey…
Kayra: Cık onların hiçbiri temiz havada yarım saat de olsa yürümenin yerini tutmaz.
Şekibe: Ooo ben senin yaşındayken nerelere koşardım… Yaptık biz zamanında onları yaptık.
.
Kayra: Valla Necati Amca da hep öyle diyordu …
Şekibe: Hangi Necati?
Kayra: E üst kattaki Necati Amca işte…
Şekibe: Ne olmuş ki?
Kayra: Aa duymadınız mı?
Şekibe: Neyi?
Kayra: Oo sizin de hiçbir şeyden haberiniz yok.
Şekibe: Söylesene be çatlatma insanı!
Kayra: Geçen hafta markette fenalaşmış. Ambulans çağırmışlar. Tansiyonu 200lere fırlamış. Hemen acile götürmüşler. Düşürememişler. Servise yatışı yapılmış. Sonra kanda şekeri de yüksek çıkmış. Daha yeni taburcu oldu sayılır. Şimdi hem tansiyon hem şeker ilacı kullanıyor.
Şekibe: İlk defa duyuyorum! Niye kimse bana söylemedi bunu!
Kayra: Komşuluk bitmiş valla… Ben hastanede her gün ziyaretine gittim, apartmandan bir kişiyi bile görmedim… Ayıptır söylemesi taburcu olurken taksi tutup buraya kadar getirdim…
Şekibe: E oğlum bana da haber verseydin ya?
Kayra: Ya siz de şimdi korkarsınız diye söylemek istemedim.
Şekibe: Neyden korkacakmışım?
Kayra: Hani siz de yaşlısınız ya… aynıları olur diye korkarsınız…. Hiç duymasanız daha iyi olurdu ya!... Tutamadım ağzımı kusura bakmayın.
Şekibe: Oğlum benim bir sürü ilkokul arkadaşım, kanser oldu yendi, ameliyata girdi çıktı, ilaç başladı bıraktı… Neden öyle düşüneyim?
Kayra: Valla böyle olaylara hep iyi yanından bakabiliyorsanız helal olsun… Gerçi doğru doğru siz hep böyle moralinizi yüksek tutmaya çalışın, belki işe yarar…
(Kayra, Şekibe’yi korkutarak konuşmaya başlar. Bu sayede kira vs. gibi konuların Şekibe’nin aklından çıkacağını planlar.)
Şekibe: (Tedirgin, kuşkulu) Niye ki?... Niye öyle dedin?
Kayra: Yani nasıl söylesem… yaklaşık bir yıldır sizi tanıyorum… açıkçası gidişatı çok iyi görmüyorum …
Şekibe: (Korkarak) Nasıl yani?
Kayra: Ne biliyim… yüzünüz bi sarardı…. Bayağı kilo da verdiniz… İştahınız mı azaldı yoksa?
Şekibe: (Korkarak) Yoo! … Daha bu sabah bir kova patates kızartması yaptım yedim..
Kayra: Aaa! Onu yemeyin işte!
Şekibe: Ama niye, çok severim!
Kayra: Cık cık cık artık sevdiğini, canının istediğini yeme dönemi bitti. Sizin acilen diyetinizi düzenlemeniz lazım
Şekibe: Nasıl yani?
Kayra: Yeşil ağırlıklı besleneceksiniz
Şekibe: Fıstıklı baklava da yeşil, olur mu o?
Kayra: Hayır hayır! Artık tatlı işi bitti! Yeşil dediğim ıspanak, brokoli, maydanoz, nane, roka… Bunlardan bahsediyorum.
Şekibe: (İğrenerek) Ayy hep iğrenç olanlar…
Kayra: Siz kesin kola falan da içiyorsunuzdur…..
Şekibe: İçiyorum ama sarı kola içiyorum, portakallı değil mi? Faydalı o.
Kayra: Kolanın faydalısı olmaz. Asitli içecekleri de hemen bırakıyorsunuz.
Şekibe: E ne içecem ya ben?
Kayra: Bol su içeceksiniz, dolaşım sisteminiz için on numara beş yıldız!
Şekibe: Hıı sonra beş dakkada bir tuvalete gideyim değil mi?
Kayra: Yaşlılık işte, bir yeri düzeltsen başka yerden patlıyor… Napacaksınız eczaneden bez falan alırsınız artık.
(Şekibe'nin morali iyice bozulur. Ayağa kalkar.)
Şekibe: Off içim sıkıldı… ben gidiyorum ya..
Kayra: E sohbet ediyorduk ne güzel…
Şekibe: Yok yok! Daraldım ben gidiyorum.
Kayra: Siz en iyisi Hayati Amca^yla da bir görüşün. Sizin halinizden en iyi o anlar.
Şekibe: Çok mu kötü yoksa?
Kayra: Ben bir şey demeyeyim çıkıp kendi gözlerinizle görün..
(Sahnenin dışına doğru yönelir.)
Şekibe: (Nefesi daralır.) Önce bi eve geçeyim de çıkarım birazdan…
Kayra: (Ağzının kenarıyla) Kirayı falan konuşacaktık daha ama… kötü oldunuz heralde..
Şekibe: (Nefes almakta zorlanır gibi) Dur şimdi kiranın vakti mi! ... Sonra şey yaparız onu…
(Şekibe telaşla sahneden çıkar.)
Kayra: (Elinden fırsat kaçmış gibi bir jestle) Ulan ya! Az daha konuşsam gider ayak karı evi üstüme yapacaktı yemin ediyorum…
(Sahne kararır.)
SAHNE 7
Sahne Şekibe’nin evidir.
(Sahne aydınlanır. Şekibe elinde el aynası ile kendine bakmaktadır. Bir yakınlaştırıp bi uzaklaştırarak kendini inceler.)
Şekibe: Aslında iyi de yiyorum… Niye bu kemiklerim bu kadar çıkmış gibi… Valla da kırışmış buralarım hep… Gözümün feri kaçmış be!... Halbuki stresim de yok… İş yok güç yok… çoluk çocuk zaten yok… Ne çöktürdü beni böyle ya… Kötü mü besleniyorum gerçekten… Diyeti, sporu da hiç sevmem… Yok yok yapamam ki…
(Ayağa kalkar.)
Şekibe: Ay gözüm mü karardı be!... Ani kalkınca olmuştur canım… Yavaş kalkarım olmaz… Tabi tabi yavaş kalksam olmazdı....
(Derin nefes alıp verir)
Şekibe: Yok yok daralmıyorum … Yukardan kaç basamak inip geldim, hiçbir şey olmadı.. Ama inmek kolay tabiii… Çıkarken daralır mıyım ki?
(Bir anda aklına bir şey gelmiş gibi olur.)
Şekibe: Hayati Bey!... üst katta o üst… hem de iki üst… Asansöre gerek yok ki… çıkarım canım ben… yok yok daralmam…
(Aynı şekilde kendi kendine konuşmaya devam ederek sahneden çıkar.)
Şekibe: Birkaç gündür diz kapağımda ağrı var ama … geçer geçer… ani hareketten olmuştur… Şimdi nasıl çıkıcam merdiveni göreceksin bak….
(Sahne kararır.)
SAHNE 8
Sahne Hayati’nin evidir. Diğer evlerle hemen hemen aynı düzendedir.
(Hayati, kanepede üzerine örtü örtmüş şekilde oturmaktadır ve sanki televizyon izler gibi seyircilere doğru kumandayla kanalları değiştirmektedir.)
Hayati: Bu adam da illa bi ünlü oldu ha… kanal kanal geziyor… Geç ya geç… Yok mu şöyle karşısında mışıl mışıl uyunacak belgesel melgesel …
(Kumandadan kanal değiştirir gibi yapar. Bu esnada telaşlı bir şekilde kapıya vurulur. Hayati korkar.)
Hayati: Hayırdır inşallah… geldim geldim!
(Hayati kanepeden kalkıp kapıyı açar. Şekibe sahneye girer. Nefes nefese kalmıştır.)
Hayati: Şekibe Hanım, iyi misiniz?
(Şekibe cevap veremez.)
Hayati: Gelin gelin şöyle bi oturun bakalım… tamam tamam sakin olun!
(Şekibe, kanepeye oturur.)
Hayati: Su ister misiniz?
Şekibe: (Nefes nefese) Yok… çok içince çişim geliyor…
Hayati: Hiç sormayın aynı dert bende de var.
Şekibe: Ayy nasıl daraldım…
Hayati: Noldu ya, hayırdır?
Şekibe: Benim evden buraya merdivenle geleyim dedim… bilmiyorum işte sıkıştım, zor çıktım…
Hayati: (Şaşırır) Sizin evden… benim eve?... iki kat çıkınca mı böyle oldunuz?
Şekibe: (Telaşlanır.) Evet! … Ne oldu, niye şaşırdınız! Durum çok mu kötü yoksa, bari siz bir şey söyleyin!
Hayati: Yok da … yani siz önceden çıkar inerdiniz. Böyle değildiniz.
Şekibe: Hiç eski halim yok Hayati Bey hiç… Çöktüm ben. Yaşlandım. Gül gibi gençlik su gibi aktı gitti.
Hayati: Ya durun gözünüzü seveyim. Memur olsanız emekliniz gelmezdi daha sizin. Gençsiniz daha genç!
Şekibe: Memur bile olmadan yaşlandım gittim işte.
Hayati: E gerek yoktu da ondan olmadınız canım aaa....
(Şekibe biraz rahatlar. Yavaş yavaş normal konuşmaya başlar.)
Şekibe: E çocuğa da mı gerek yoktu… şöyle evime bir direğe de mi gerek yoktu.
Hayati: … o konu başka tabi…
Şekibe: Siz de hiç geç kalmış gibi hissediyor musunuz Hayati Bey? … Koşsanız da yetişemeyecek gibi…
Hayati: Yani… Biliyorsunuz benim durumlar sizden biraz farklı… ben evlendim de, çocuğum da oldu… zaten hayatım okullarda gençlerin arasında geçti… bakmayın şimdiki halime… eşimin vefatı üstüne emeklilik falan derken haliyle yalnız kaldık ama… öyle içimde kalan, eksik bir şey yok açıkçası… Ha belki bi evim olsa güzel olurdu ama olmadı işte… olsun en azından kiralık da olsa başımı sokacak bir yer var.
Şekibe: Benim de evim var… 6 tane… ama diğerleri yok…
Hayati: E hayat bu canım… hepimizde bazı şeyler var, bazı şeyler yok… hepsi benim olsun demek de olmaz yani!
Şekibe: Yok canım… haklısınız da… insan düşünüyor işte… acaba bir yerde hata mı yaptım diye…
Hayati: Valla yaşamanın yanlışı doğrusu yok… Böyle olmuş… böyle olması gerekiyormuş deyip geçeceksiniz…
(Bu esnada Hayati’nin telefonu çalar. Hayati telefon ekranına bakar.)
Hayati: Kerata ya… aramaz aramaz, tam misafirim gelir, arayacağı tutar…
Şekibe: Ne misafiri canım… açın açın ben beklerim.
(Hayati telefonu açar.)
Hayati: Efendim oğlum… iyiyim iyiyim sıkıntı yok… Ya içiyorum ilaçlarımı ben, sen merak etme… Tamam o dediğin uygulamayı indirdim, ben unutsam da hatırlatıyor zaten… Evet evet… Leyla mı o! Ver telefonu ver!... (Çocuk sever gibi) Prensesim! Sen dedeni mi özledin?... O zaman babana söyle önümüzdeki tatilde getirsin seni… Tabi canım gireriz havuza… Seni parka da götürürüm… ben de seni öpüyorum canım benim!... Alo oğlum… Hadi gelinime de çok selam söyle… Tamam tamam ararım ben…. Hadi görüşürüz…
(Hayati telefonu kapatır.)
Hayati: Bir anda olunca işte onlar da telaş yaptılar.
Şekibe: Ya ben kendi derdimden söylemeyi unuttum. Kusura bakmayın. Çok geçmiş olsun. Yeni öğrendim .
Hayati: Estağfurullah canım ne kusuru. Önemli bir şey yok zaten.
Şekibe: Nasıl oldu ya öyle bir anda?
Hayati: Ya işte marketteydim. Böyle yukardan enseme doğru şiddetli bir ağrı oldu. Önceleri de ara ara oluyordu ama bu seferki bambaşka. Göğsüm falan da daralınca çalışanlar sağolsunlar ilgilendiler hemen. Ambulans çağırdılar. Gittik kan ekg derken bir günde hem şeker hem tansiyon hastası olduk çıktık
Şekibe: Cık cık cık bir günde iki hastalık … (Derin nefes alır.) Bi gidip görünsem kim bilir bende neler çıkacak?
Hayati: Valla aslında arada bi kontrole gitmek lazım. Yalnız yaşayan insanlarız. O daralma, markette değil de evde gelse nasıl olurdu diye insanın aklına geliyor tabi…
Şekibe: (Korkarak) Nasıl olurdu?
Hayati: Yani belli olmazdı… yığılıp kalmak var işin ucunda. Şimdiki gençler gibi telefon da her an yanı başımızda değil ki. Kimi arayacaksın daaa kim gelecek yanına?
Şekibe: Kimse…. Kimse gelemez değil mi?
Hayati: E haberi olmazsa kimse gelemez tabii….
Şekibe: (Hala telaşlı) Kedi köpek bir şey mi alsak ki?
Hayati: Siz ilk tutarken yasak diyordunuz ya… yoksa benim de aklıma geldi…
Şekibe: Kedinin köpeğin de ağzı var dili yok. Yardım falan çok gecikir… Napsak çocuk mu yapsak Hayati Bey?
Hayati: (Şaşırır.) Nasıl?
Şekibe: Gerçi sizin var da ne oluyor? Uzaktaki 10 çocuğun yakındaki kedi kadar faydası yok.
Hayati: Ooo çocuk öyle etinden sütünden diye yapılmaz zaten… İş gibi düşünürsen borca girer batarsın o sektörde.
Şekibe: Zaten şimdi yapsam o yürüyene kadar ben geri yatağa düşerim…
Hayati: Yani… her şeyin bir zamanı var işte…
Şekibe: Dedim ama ben size geç kaldım diye!
Hayati: Geç kaldığınızdan değil de… geç fark ettiğinizden diyelim...
Şekibe: Peki bundan sonra yapabileceğim hiç mi bir şey yok?
Hayati: Sizin yerinizde olsam napardım… (Biraz durur)… Evlerden birini … ya da yok ikisini satardım… karavan alırdım.
Şekibe: Eee?
Hayati: Karavanla gezerdim işte.
Şekibe: Bu her şeyi çözer mi?
Hayati: Bilmem harekette bereket vardır derler ya…
Şekibe: Ama benim ehliyetim bile yok ki.
Hayati: Haa… tabi o zaman bir şoför de tutmanız gerekir.
Şekibe: Kim gelir ki benimle?
Hayati: Bilmem, eş dost akraba işte.
Şekibe: Yok… cık kimsem yok benim… kiracılar var işte…
Hayati: E alttaki çocuk iş arıyor ya… gezdirsin işte seni karavanla…
Şekibe: Yok canım daha neler… el kadar çocukla yola mı çıkılır!
(Bir süre sessizce dururlar.)
Şekibe: E siz… siz gelmez misiniz?
Hayati: Ben!... nereye?
Şekibe: İşte karavanla…
Hayati: Haa… yok… yok canım… ben… benim hastalıklarım var… öyle uzun yol yapamam… çişimi bile tutamam ki.
Şekibe: E ben de tutamam.
Hayati: O zaman boşverin canım karavanı.
Şekibe: Ama siz dediniz!
Hayati: Örnek olaraktan şey yaptım… yoksa napıcaz bu yaştan sonra karavanı.
Şekibe: (Ağlamaklı) Bakın bulamadınız işte hiç bi’ çözüm.
Hayati: E ama canım…. Şimdi kaç yıllık sorunu 5 dakikada çözemeyiz.
Şekibe: Kaç dakikada çözeriz?
Hayati: Bilmem. Belki günlerce, aylarca düşünmek lazım.
Şekibe: Oo çok uzun çoook… o kadar vaktim yok benim…
Hayati: Aaa demeyin ama öyle… ne demek vaktim yok.
Şekibe: (Zorlanarak nefes alır.) Yok yok… kötüyüm… biliyorum… böyle birikti birikti bugün çıktı hepsi!
Hayati: Hadi bakalııım… Cık cık belli ki siz bir şeyden etkilenmişsiniz… Bir anda böyle kötü kötü düşünmeye gerek var mı ya? Yapmayın bunu kendinize.
Şekibe: Yok yok artık sorunun büyüklüğünün farkındayım. Boşuna teselli falan şey yapmayın.
Hayati: Allah Allah (Saatine bakar.) Bakın saat de geç oldu… bu saatten sonra ağızdan hayır çıkmaz zaten… siz şimdi gidiyorsunuz güzelce bi’ dinleniyorsunuz. Yarın bi’ uyanmışsınız aa hepsi geçmiş.
Şekibe: Bu daralma uyuyunca geçer mi ki?
Hayati: Tabi canım ben ne dertlerimden uyuyarak kurtuldum… Ha yok baktınız sabah uyanınca da aynı… e acile bi’ gidersiniz.
Şekibe: Öyle mi diyorsunuz?
Hayati: Durduğunuz kabahat… bir an önce uyuyun siz.
Şekibe: Madem öyle… kalkayım o zaman…
(Şekibe ayağa kalkar. Bir anda yine gözü kararır gibi olur.)
Şekibe: Bakın yine oldu!
Hayati: Ne oldu?
Şekibe: Bir anda kalkınca gözüm kararır gibi oluyor.
Hayati: Herkeste olur canım o. Bende de oluyor arada… Yatağa uzanın mışıl mışıl bi’ uyuyun yarına bi’ şeyciğiniz kalmaz.
Şekibe: (Durgun, zorlanarak nefes alır) Ay hadi inşallah… Tekrardan geçmiş olsun.
Hayati: Sağolun, ayağınıza sağlık. Hadi iyi geceler…
Şekibe: Sağolun size de..
(Şekibe, sahneden çıkar. Hayati kapıyı kapatır. Sinirle kafasını sağa sola sallar.)
Hayati: Dört duvarın arasında delirmiş. Gece gece bana denk geldi. Yok yok çekiyorum ben.
(Kanepeye uzanır. Televizyonun sesini açar. İzlemeye başlar. Sahne kararır.)
SAHNE 9
Sahne Şekibe’nin evidir.
(Sahne aydınlandığında tedirgin bir şekilde sahnede ileri geri yürümektedir. Kanepenin üzerinde de uyumak için hazırladığı yastık ve örtü vardır.)
Şekibe: Şimdi başıma bi’ şey gelse kimi arayacağım ben?... Ailem mi?... Yok diyorum ya yok…
Onlardan geriye sadece 4 tarafı duvarla çevrili 6 katlı bu beton kaldı…
Akraba desen o hiç yok… var da yok yani.
E liseden sonra okumadım… Öyle yakın okul arkadaşım falan da yok, olmadı yani… Ama “o benim üniversiteden arkadaşım” dediğim birileri olsun isterdim tabii.
Göndermedi işte bizimkiler… Onlara da kızamıyorum… Düşünsenize yıllarca doktor doktor gez sonunda bi’ kız çocuğun olsun 18’ine basınca gönder gitsin… Gönderemediler işte… Ben de öyle çantamı alıp giderim kafasında biri değilim… Ne yalan söyleyeyim anamın dizinin dibinde kalmak benim de işime geldi.
Benim akranlarım bembeyaz doğup tarlada, bahçede karardı gitti… Ben küçük yaşta alışveriş merkezine de gittim, sinema da gördüm… Hatta istesem babam şehre ilk gelen bilgisayarlardan alacaktı bana… Yok dedim ne işim olur…
Renkli televizyon yetti bana… Karşısına geçip bir tarafımda babam, bir tarafımda annem yıllarca öyle dursam dururdum… ama duramadık işte… izlediklerimiz bizimkileri pek sarmadı heralde… Bırakıp gittiler…
E bari verseydiniz ya birine! Hem her isteyeni kavga dövüş evden gönder hem de böyle bir anda bırakıp git!
Valla bu konuda sinirliyim işte!
Yani tamam ben de öyle çok koca meraklısı değildim ama… olsa iyi olurmuş.
(Derin nefes alıp duraklar.)
Bi' kiracı girdi, biri çıktı… Yok bu ödedi, diğeri ödemedi… Boyası, eşyası, faturası derken… Hayat da geçti.
Ben bir gün dışarı çıkıp çalışmadan… hiç çocuk büyütmeden… bir evcil hayvan bile beslemeden koca bir ömrü, bu kadar çabuk nasıl bitirdim ya?
Bana mı hızlı geldi… ben mi hızlı bitirdim?
Hiç para derdim olmadı… Acaba canımın istediğini, istediğim zaman yaptım diye mi böyle oldu?
İnsanlar her gün üstünü giyinip nasıl dışarı çıkıyor ya…. Bir de sabahın köründen akşamın karanlığına kadar…
Aynı apartmanda bu hayatı kazanabilmek için aylardır mülakata giren bile var…. üstüne nöbet tutan var… koca ömrünü, gençliğini bu düzende yaşayıp emekli olan var.
Cık ben bu dünyada zaten yapamazmışım… benden olmazmış.
Ne vardı da yıllarca uğraştınız be anne… olmuyorsa zorlamayacaktınız.
Ya bir de illa yapacaksa iki çocuk yapmalı insan… Sonra kendileri gidiveriyor o şımarık tek çocuk, yapayalnız kalıyor...
Sonra ona bıraktığınız dört duvarın arasında “benim kimim var?” diye düşünüp duruyor…
İşin kötüsü… ne kadar düşünse de kimseyi bulamıyor….
Madem gittiniz…. Bari çok bekletmeyin de yanınıza alın!
(Deyip kanepeye uzanıp, üzerine örtüyü çeker. Bir süre durur. Sonra sinirle kalkar. Işığı kapatmaya giderken söylenmeye devam eder.)
Offf! … Yatarken ışığı kapatmayı unuttuğumda “Işığı kapatır mısın lütfen!” diye bağırabileceğim biri bile yok!
(Duvara dokunur. Sahne kararır. Bir süre sessizlik olur.)
Şekibe (Dış Ses): Göğsüm daraldığında, nefesim sıkıştığında da bağırabileceğim biri yok…
Hayata, kendime ve diğer her şeye sinirlenip… içerlenip yattığım o günde de kimse olmadı…
Duyan, gören, yardımıma koşan... kimse olmadı…
Gece boyu daraldım… sıkıştım… bağırdım… kimse duymadı.
Hayatımı hiç çalışmadan devam ettirmemi sağlayan o duvarlar sağolsun… sesimi kimseye duyurmadılar…
Bana özgür yaşamın kapısını açan o çelik kapılar, demirli pencereler sağolsun… kimseyi almadılar içeri…
Anlayacağınız bir anlık sinirle ağzımdan çıkan “Bari çok bekletmeyin de yanınıza alın!” sözü ağzımdan çıktığı hızla gerçek oldu…
(Sahne aydınlanır. Şekibe kanepede cansız yatmaktadır. Sağ kolu kanepeden aşağı sarkmıştır.)
Şekibe (Dış Ses): İşte ben öylece yatarken aradan koskoca 2 hafta geçti. Bu 2 haftada bedenimde başlayan çürümeler dışında benim hayatımda hiçbir şey değişmedi ama…. Bazılarında çok şey değişti.
(Kayra elinde telefonla sahneye girer. Çok mutludur.)
Kayra: Alo anne!... Oldu anne oldu! … Bu sefer oldu!... Evet evet kabul edildim!... Bu pazartesi başlıyorum… Sen kirayı dert etme artık ben günü gününe gönderirim!
(Sahnenin devamın Kayra arka tarafta telefonla konuşur gibi yapmaya devam eder.)
Şekibe (Dış Ses): İnan bu durum, şu an o kadar umrumda değil ki!... Ne diyeyim yeni işin hayırlı olsun…
(Sahneye elinde bilgisayar ile Selda girer. Kulaklığı takılıdır. Bilgisayarıyla hemen masaya oturur.)
Selda: Evet evet sesiniz geliyor… Tam zamanlı mı demiştiniz… Tabii benim için uzaktan olması daha uygun… Sadece kira konusunda biraz… Gerçekten mi?.. Aa çok sevindim… kira benim için çok büyük bir yüktü…. Çok teşekkür ederim… Tabi, tabi ben size hesap bilgilerimi gönderirim.
(Selda bilgisayarda konuşuyormuş gibi yapmaya devam eder.)
Şekibe (Dış Ses): Kız cimcime şu maaş konusunu da anca ben gidince çözebildin ya sana da helal olsun! … Ben bile çıkartamadım seni evden bundan sonra kimse çıkartamaz.
(Selda bilgisayarda, Kayra telefonda konuşur gibi yapmaya devam ederken elinde örtüye sarılı yeni doğmuş bir bebekle Hayati girer.)
Hayati: (Bebek sever gibi) Dedesinin gülüymüş o… Senin burnunu yerim ben burnunu. Sen ordan nefes alabiliyor musun? … Giriyor mu içeri hava… Senin adını ne koyalım biz… E Anne baba bulamadı… hadi söyle ne olsun…
Şekibe (Dış Ses): Şekibe olsun be Hayati Bey! İsmim bari yaşasın.
Hayati: Songül olsun mu? … E babaannenin adıydı ya?...
(Bebek kahkaha sesi duyulur.)
Hayati: Aaa yoksa babannenin ismini sevdin mi sen? …. E Songülümüz hoş geldin o zaman.
Şekibe (Dış Ses): Hoş geldin Songül Hoş geldin… Ben gidiyorum ama kusura bakma.
(Bir kenarda Hayati bebeği sever gibi yapmaya devam ederken elinde telefonla Doktor girer.)
Doktor: Alo baba… kazandım baba kazandım!... Ben sana dedim ama bu son TUS olacak diye… Plastik cerrahi!... Aynen tam istediğim hastane… Yok yok yeni hastane de buraya yakın ev falan değiştirmekle hiç uğraşmam…
Şekibe (Dış Ses): Ah be doktor civanım… Bu saatten sonra istediğin yere git diyorum. Sen de yok illa kalacağım diyorsun… Ne diyebilirim ki, kal be doktorum, bana olamadın ama belki başkasına şifa olursun.
(Doktor da sahnenin bir köşesinde telefonla konuşmaya devam eder. O esnada önce Asım girer sahneye elinde yemek tabakları vardır. Arkasından da elinde tencere ile Nurten girer. İkisinin de yüzü gülmektedir. Tatlı bir telaş havası vardır.)
Nurten: Ya çatlatmasana insanı… anlat be adam!
Asım: Açlıktan bayılacağım diyorum kızım… Önce bi yemekleri koyalım…
(Bir köşesinde Selda’nın oturduğu masaya gelirler. Hızlı hızlı tencereden tabaklarına yemek koyarken konuşmaya devam ederler.)
Asım: İşte tam mesai çıkışıydı… Patron çağırıyor dediler… Bir telaş bir koşuşturma gittim yanına
(Bir yandan yemekten de yerler.)
Asım: Asım dedi… bu zamana kadar bize kattıkların için sana çok teşekkür ederiz.
Nurten: Ay o nasıl başlangıç be! Sanki kovacak gibi!
Asım: Sorma, başımdan aşağı kaynar sular döküldü.
Nurten: (Heyecanla) Eeee sonra sonra?
Asım: İşte hastanedeki raporlara falan da bakmışlar… Seni dedi sağlık durumundan dolayı kaybetmek istemeyiz… Sahada olmasa da şirkette masa başında devam etmeni istiyorum…
Nurten: Masa başında ha!
Asım: Tabi canım kravatlı gömlekli falan!
Nurten: (Bir anda telaş yapar.) Asım senin eli yüzü düzgün bir tane gömleğin bile yok!
(Asım, cebinden bir tane alışveriş kartı çıkartır.)
Asım: Dur kız dur hemen telaş yapma… al dedi bu kartı… şuraya şuraya git…. Bedenine uygun istediğin alışverişi yap!... Bundan sonra ütüsüz gezmek yok dedi.
Nurten: E sabah kalkar yaparız ütünü canım!
Asım: Ben de onu dedim! Ütü en kolayı!
Nurten: Ha yaşa be!
(Deyip masada el ele tutuşurlar ve konuşur gibi yapmaya devam ederler.)
Şekibe (Dış Ses): Anlayacağınız benim öylece yattığım iki haftada Asım terfi aldı… Selda tam zamanlı işe geçti… Doktor uzmanlık kazandı… Hayati’nin bir torunu daha oldu… Kayra ilk işine girdi… Sonra bir şey oldu…
(Sahnedeki herkes devam ettirdiği işini bir anda bırakıp Şekibe'ye bakar. Fonda duygusal bir müzik başlar. Herkes yavaş adımlarla kanepenin başında toplanır.)
Şekibe (Dış Ses): Kötü bi’ koku… Tam da 4. Kattan… 6 katlı binada sözleşmesi ilk biten ev sahibi oldu… Evden ilk çıkan, evi ilk boşaltan ev sahibi…Kiracılar kaldı, ev sahibi gitti… Ama hiçbirine kızmadım. 2 hafta sonra da olsa onlar buldu beni… onlar yıkadı… onlar gömdü…
(Kiracılar kafalarını kanepeden kaldırıp seyircilere bakarlar.)
Şekibe (Dış Ses): Ee boşuna demiyorum… Benim Canım Kiracılarım!
SON

.png)


Hiç yorum yok: